Bu yıl da "öğretmenler günü" kutlandı. Törenler yapıldı. Öğretmenlere, "canım öğretmenim denildi. En kutsal meslektir de denildi. Elleri öpülecek kişiler bile denildi. Kısaca gereken yağlama yıkama yapıldı. Sanki öğretmenlerin yılda bir bakım günüydü!

Ne eğitim öğretim sorunları, ne özlük sorunları, ne verimlilik sorunları, ne laik eğitimin karşılaşabileceği sorunlar ve ne de alt yapı sorunları konuşuldu.

Oysaki hassasiyetin yükseldiği böyle bir gün, yukarıdaki sorunların da masaya yatırılıp bir muhasebesinin yapıldığı gün olmalıydı.

Peki, bu öğretmenler günü nereden çıktı?

Bizde iki "öğretmenler günü" var. 5 Ekim'de olan "Dünya Öğretmenler günü" ki, UNESCO tarafından kabul edilip 1996 dan bu yana 100 den fazla ülkede kutlanır; diğeri 24 Kasım 'da yalnız Türkiye'ye özgü olan "Öğretmenler Günü".

24 Kasım, 1928'de yapılan "Harf Devrimi" ardından "Millet Mekteplerinin" açıldığı ve Atatürk'ün Başöğretmenliği kabul ettiği gündür. Öncelikli hedefi, harf devrimi ile Türk halkının okur-yazar hale getirilmesiydi. Çünkü Cumhuriyet kurulduğunda okur-yazarlık oranı % 2,5 idi. Bu oran Anadolu'nun doğusuna doğru neredeyse sıfıra yaklaşıyordu. Üzülerek söyleyelim ki Anadolu halkı okutulmamıştı. Millet mektepleriyle bu oran 1935 de % 20 ye ulaştı.

Ancak 24 Kasım'ın asıl amacı yalnız okur-yazarlık değildi. Arap harfleriyle Arap kültürü ve Ortaçağ kültüründen kurtulup modern çağa uyum sağlayabilmek, yani modernliği temsil eden Batı kültürüne evrilmenin başlangıcı olmasıydı.

12 Eylül darbecileri, öğretmenler üzerinde önce büyük bir terör estirdi. Derneklerini ve tüm kuruluşlarım kapattı. Dernek binalarına el koydu. Tüm demokratik haklarını askıya aldı. Binlerce öğretmen işkence gördü, mesleğinden edildi. Ardından 1981 yılında 24 Kasım gününü "Öğretmenler Günü" olarak kutlanmasını ilan etti. Aslında dayattı. Amacı, 12 Eylül felsefesini öğretmen ve eğitim camiası üzerinden kabul ettirmek ve meşruiyet kazanmaktı.

Büyük baskılarla sindirilmiş öğretmen kitlesi istemese de burukluk içinde bu törenlere katıldı ve de katılmakta.

Ama böyle de olsa "öğretmenler günü" salt hediye alma-verme ve yönetenlerin yağlama-yıkama günü olarak değil, bir eğitim muhasebesi yapma ve hesap sorma günü olmalıydı.

Okullarda verimliliğin giderek düştüğü, bilginin dışarıdan parayla alınıp okulların diploma veren birer notere dönüştürüldüğü sorulmalı ve sorgulanmalıydı.

Cumhuriyetin kuruluşundan 87 yıl sonra ilköğretim ve ortaöğretimde türban ya da giyim tartışılıyorsa ve de bu tartışma üniversitelerde, yasal olarak olmasa da fiili olarak çözümlenmiş türban sorununu sulandırmak değilse, bunun çok vahim bir zihinsel geri dönüşün işareti olarak sorgulanması gerekir idi.

Modernleşmenin kavgasının kız öğrenciler üzerinden yapılması, ar, namus, şeref, inanç ve ilericilik-gericilik gibi tüm değerlerin kız öğrencilerimiz üzerinden yapılıyor olması ve bu saçmalıklara artık bir son verilmesi sorgulanmalıydı.

İktidar ve muhalefetin kız öğrencilerimiz üzerinden artık elini çekmesi ve siyaseten beslenmelerine bir son verilmesi sorgulanmalıydı.

Grev hakkı olmayan bir sendikanın öğretmenlerin haklarını koruyacak gücü olmadığı ve bir demekten çok da farklı olamayacağı sorgulanmalıydı.

Bugün, atanma bekleyen 400 bin öğretmen adayının kaderi de sorgulanmalıydı.

Artık yöneticisini kendi seçen bir üniversite, yöneticisini kendi seçen bir lise, yöneticisini kendi seçen bir ilköğretim okulu olmasının gerekliliği sorgulanmalıydı.

Yukarıda saydığımız ve sayamadığımız tüm sorunlar için, tüm eğitim camiasının düşünce farkı gözetmeksizin ortak tavır geliştirmesi de sorgulanmalıydı.

Tüm öğretmenlerimizin ve eğitim camiasının “Öğretmenler Günü” kutlu olsun.