Yaşı belirli bir yere gelmiş okurlar için şöyle bir soruyla gireyim söze: “Toplumsal gelişmelere karşı duyarlılık konusunda bundan 40-50 yıl öncesinde mi daha hassastık, yoksa şimdinin gençleri mi daha duyarlı?” Bunu sorarken de ileri yaştakilerin şimdiki olaylara karşı gösterdiği tepki ya da tepkisizliği değil, şimdiki gençliğin günümüz gelişmelerine karşı gösterdiği ya da göstermediği duyarlılığı sorguluyorum.

Vereceğiniz yanıtların büyük çoğunluğunun “Biz, yani eskinin gençliği çok daha duyarlıydık. Bu uğurda neler çektik neler! Burnumuz .oktan kurtulmazdı!” dediğini duyar gibiyim. Gerçekten de öyle. Ya bizi ailelerimiz ve öğretmenlerimiz böyle yetiştirmişlerdi, ya da o döneme özgü genetik bir özelliğimizdi. Yanlışı gördük müydü, bir dakika yerimizde duramaz, inletirdik ortalığı. Ve pek çoğunda da o yanlış düzeltilirdi.

Ya şimdi öyle mi ya? İsterseniz elinden ekmeğini alın, şimdiki gençlerin umurlarında bile değil. İçlerindeki mücadele ruhu ve hırsı yok olmuş; boyunlarını büküp duruma razı oluyorlar ve dönüp gidiyorlar. Birileri de onların bu özelliğini çok güzel kullanıp habire sömürüyor.

Geçenlerde “Öğrenilmiş Çaresizlik” konulu bir yazı okumuştum. Galiba şimdiki gençlerde bu durum söz konusu. O kadar olağandışı durumu, değişimi ve yeniliği kısacık bir sürede yaşayınca her şeyi kanıksayıp doğal bir şeymiş gibi karşılamaya başladılar. Çevrelerine ördükleri duvarı aşıp yüreklerine girmek mümkün değil.

“Öğrenilmiş çaresizlik", bir canlının ne yaparsa yapsın, maruz kaldığı zorluklardan kurtulamayacağı inancının yerleşmesi durumudur.” diyor Psikolog Martin Seligman. Kısacası, olayları olduğu gibi kabul edip, değiştiremeyeceği inancının bilince kazınıp yerleşmesi durumu. 1960lardan itibaren geliştirdiği "öğrenilmiş çaresizlik" kuramı, fareden insana pek çok canlı türünde gözlemlenmiş.

Seligman, insanlarda ağır klinik depresyon üzerinde çalışırken, köpeklerle yaptığı bir deneyle "öğrenilmiş çaresizlik" durumunu belgeliyor. Deneyin iki aşaması var. İlk aşama, çaresizlik hissinin öğrenilmesi, ikinci aşama bu hissin yarattığı edilgenlik halinin gösterilmesi üzerine.

Deneyin ilk aşamasında, köpekler A ve B grubu olarak ikiye ayrılıp kafeslere yerleştiriliyorlar. Hem A hem de B grubundaki köpeklere gelişigüzel zamanlarda, aynı şiddette canlarını yakacak elektrik şoku veriliyor. Kafesler arasında önemli bir fark var. A grubundaki köpekler kafeslerindeki bir pedala bastıklarında, şok duruyor. B grubundaki pedal ise işlevsiz. İşin ilginç tarafı ise, A grubu köpekleri pedala bastıklarında, elektrik şokunun yalnız kendileri için değil, B grubundaki köpekler için de sona ermesi. Böylece, her iki grup da eşit şiddette elektrik şokuna eşit süreyle maruz kalmış oluyorlar. Tek fark, A grubunun şoku durdurabilmesi.

Deneyin 2. aşamasında ise köpekler, üzerinden atlayarak kaçabilecekleri başka bir kafese yerleştiriliyorlar ve iki grubun davranışları karşılaştırılıyor. A grubu köpekleri, elektrik şoku başlar başlamaz kafesten atlayıp kaçıyorlar. B grubu köpekleriyse pasif bir halde bir köşede inleyerek şoka maruz kalıp yerlerinden kıpırdamıyorlar.

Burada köpeklerin davranışını belirleyen faktör, acı veren fiziksel uyaran değil (iki grup için aynı), ne yapıp yapamayacakları algısı. Özetle, B grubu köpeklerinin "ne yapsalar kâr etmiyor" duygusuyla çabalamaktan vazgeçtikleri söylenebilir. "Öğrenilmiş çaresizlik" işte tam da bu.

Sonraki yazımızda "Öğrenilmiş çaresizlik duygusuna nasıl direnç gösterilebiliriz? Bu durumu zayıflatacak etkenler var mı?” sorusuna yanıt arayacağız.

Şimdilik sağlıcakla kalın.

DÜŞÜNEN SÖZLER:

• Bizim memleket ıstıraba katlanmasını iyi beceriyor da, ona karşı gelmesini beceremiyor. Kemal Tahir

• Hayatta en zor şey, gayesiz insanlarla birlikte yaşamak mecburiyetinde kalmaktır. Cenap Şehabettin

• Şayet bir gün, çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin; kurtarıcı kendiniz olun. Atatürk

• İmkânsızlık yalnız sersemlerin sözlüğünde bulunan bir kelimedir. NAPOLEON

• “Kaybedeceğini bile bile neden mücadele ediyorsun?” dedi. Öleceğini bile bile yaşadığını unutmuştu o an; bozmadım. ÖZDEMİR ASAF