Kırk yıl sonra Serik’li öğrencilerle buluştuk,
Goncalarım çiçek açmışlar, güllerine kavuştuk,
Hepsi de kemâle ermiş, güzel insan olmuşlar,
Hasretle kucaklaştık, gönül dilleriyle konuştuk…(Mehmet Özata)
1970-1976 yılları arasında Antalya Serik lisesinde Tarih öğretmenliği ve idarecilik yaptım. 1979 yılında Antalya lisesinde çalışırken öğretmenlikten istifa ederek Mobil Oil Türk A.Ş.’ne girdim. 17 yıl çalıştığım Mobil’den emekli olduktan sonra 10 yıl da Türkpetrol’de çalıştım ve 2006 yılında iş hayatına veda ettim.
2 yıl yedek subaylık, 9 yıl öğretmenlik, 17 yıl Mobil ve 10 yıl Türkpetrol çalışma hayatımda en çok öğretmenlikte mutlu olmuştum.
Şimdi İstanbul’da, okuyarak, yazarak, spor yaparak, meşk ederek asude bir emeklilik hayatı yaşamaya çalışıyorum.
Okula, camiye ve kışlaya siyasetin girmemesi gerektiğine inanan idealist bir öğretmendim. İstifa sonrası öğretmen arkadaşlarım plâket verirken,” hocam Milli Eğitim için bir kayıpsın ama Mobil için bir kazançsın, inşa’Allah Mobil’de kıymetini bilirler” demişlerdi. Pek bilmediler ama, Mobil’de de çalışkanlığımla tutunmasını bildim. Mobil’in sağladığı imkânlarla tarih öğretmeni eşimle beraber memlekete,
bir eczacı, iki doktor hayırlı evlat yetiştirerek görevimizi yaptık.
Öğretmenlikten emeğimin karşılığını alamadığım için ayrılmıştım. “Öğretmenine çoban muamelesi yapan bir ülke koyun yetiştirmeye mahkumdur.” derler.
Bizler çok şükür, çok olumsuz koşullarda bile memlekete adam gibi adamlar yetiştirdik. Kırk yıldır Serik’li öğrencilerimle irtibatımı hiç kesmedim.
Ali Mutaf, Rasim Demirkan, Muhammet Konur, Kemal Yıldırım, Ramazan Kara,
Talat Aydilek, Ahmet Özdemir, Mehmet Özparlar, Abdurrrahman Özçelik, Naile Şengün, Hilmi Yıldız, Ahmet Taş, Ahmet İrtem, Süleyman Etli, Aziz Özkan, Alaaddin Bankoğlu, Ethem Beşkonaklı ve Mustafa Boyacı’yla telefonla görüşerek hal, hatır sorduk, anılarımızı paylaştık.
Serik’li öğrencilerimin her telefon görüşmemizde, “Merhaba hocam, nasılsınız, sizi çok özledik, bir emriniz var mı?” sözleri beni çok mutlu ediyor ve hayata bağlıyordu.
Nobel Barış ödüllü çağdaş filozof Dalai Lama’ya benzettiğim Mersin’de yaşayan öğretmen Ramazan Kara evladım, müthiş bir organizasyon yaparak, 2 Nisan Cumartesi gecesi yaklaşık 140 öğrenci ve 12 öğretmeni Kadriye Kristal Palas otelinde bir araya getirdi.
Yaklaşık kırk yıl aradan sonra görüştüğümüz öğretmen ve öğrenci arkadaşlarımızın hepsi de başka başka insanlar olmuşlar. Hafızam çok güçlü olduğundan pek çok öğrencimi lakabı ve numarasıyla beraber hatırladım.
Cumartesi günü otel lobisinde ve akşam yemeğinde öğretmen ve öğrenci arkadaşlarımızla unutulmaz saatler geçirdik. Herkesin herkese söyleyecek o kadar çok sözü, o kadar çok anısı vardı ki, sanıyorum pek çoğunu söyleyecek zaman bulamadılar. Açış konuşmasından sonra bana aziz Atatürk’ün çok sevdiği “Bülbülüm altın kafeste, öter aheste aheste” şarkısını söylettiler.
Telefonla aradığım Mehmet Koba, “Hocam sizler Serik’te “Özatalar” olarak bir markasınız, bunu hiç unutmayın” sözü beni çok gururlandırdı.
Toplantımıza katılan, öğretmen arkadaşlarım, Vahap Yılmaz’a, Cahit Everekli’ye, Gülsen Everekli’ye, Bekir Çağlayan’a,Hasan Aydın’a, Mehmet Özyazgan’a, Suna Kazgan’a, Gülay Güner’e, Melahat Tur’a, Servet Hanoğlu’na ve Kemal Erdoğan’a çok teşekkür ediyorum.
Pazar günü öğleyin 12 öğretmen ve öğrenci arkadaşımı Serik’teki güzel evinde mükellef bir öğle yemeğiyle ağırlayan sevgili Avukat Rasim Demirkan’a özel teşekkür ediyorum. Beni havaalanından alan Vahap Yılmaz hocama, Pazar günü Antalya’da ağırlayan sevgili Cahit Everekli ve sevgili Okyay Ülgen hocama teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle toplantıyı tertip eden Ramazan Kara’ya, katılan öğretmen ve öğrenci arkadaşlarıma çok teşekkür ediyor, selam, sevgi ve saygılar sunuyorum.
6 Nisan 2016