Dünya genelinde “spor” deyince akıllara ilk olarak “futbol” geliyor. Ülkemizde de durum böyle. Ancak çoğu ülkede futbol popüler olmasına rağmen astronomik paralar harcanmıyor. Bugün Dünya Kupası’nda mücadele eden İzlanda’nın kadrosunda yer alan futbolcuların çoğu başka meslek dallarında çalışıyorlar ve futbolu yarı profesyonel olarak oynuyorlar. Ama adeta yıldız futbolcu mezarlığına dönen ülkemizde ise astronomik paralar harcanmasına rağmen kulüp bazında Galatasaray’ın 2000 yılında kazandığı UEFA Kupası şampiyonluğundan başka somut bir başarı yok. Milli Takım düzeyinde ise 2002’de elde edilen Dünya üçüncülüğü bu gidişle bir daha ulaşılamayacak bir başarı olarak görünüyor. Salon sporlarında özellikle son yıllarda basketbol ve voleybolda önemli başarılar kazanıldı. Bireysel sporlarda ise özellikle güreş Türkiye’nin olimpiyatlardaki lokomotif branşı olarak dikkat çekiyor. Diğer branşlarda zaman zaman kazanılan başarıların devamının gelmemesinin tek nedeni yanlış politikalar.

Türkiye’nin dörtte bir nüfusuna sahip ülkelerin sporda büyük başarılar kazanmalarına karşılık sporcu potansiyelinin daha yüksek olduğu Türkiye’nin neden istenilen başarıları yakalayamadığı iyi araştırılıp ona göre bir yol haritası çıkartılmalı. Ancak, okullarda beden eğitimi derslerinin haftada 1 saat ve seçmeli olması bile çözülmesi gereken sorunun ne kadar büyük olduğunun bir göstergesi olarak karşımızda duruyor.

Şu bir gerçek ki, Türkiye genç nüfusuna ve özellikle son yıllardaki tesisleşmeye rağmen henüz bir spor ülkesi değil. Spor ülkesi olabilmesi için kat etmesi gereken çok yol var. Bunun için yukarıda da bahsettiğim gibi doğru bir planlama şart. Bunun yolu da okullardan geçiyor. Günümüz Türkiye’sinde çoğu öğrenci spor tesislerinin yüzünü göremiyor bile. Öğrenci, okul-ev-etüt merkezi üçgeninde mekik dokuyor. Gelecek kaygısı nedeniyle birçok öğrenci sporu hayatına sokamıyor bile. Bugün gruplara ve Türkiye şampiyonalarına giden birçok kulüp, önemli sporcularından yoksun mücadele etmek zorunda kalıyor. Çünkü velisi, “önce okul” diyor. Çoğu veli, sporun çocuk üzerindeki gelişimine katkısından haberdar bile değil. Aslında bu, üzerinde saatlerce konuşulması ve tezler yazılması gereken çok önemli bir konu. Ancak şimdilik konuyu daha fazla dağıtmak istemiyorum.

Gelelim esas meseleye… Gençlik ve Spor Bakanlığı yurt genelinde olduğu gibi Çorum’da amatör spor kulüplerine bu yıl malzeme yerine nakdi destekte bulunma kararı aldı. Düşünce olarak gayet güzel. Ancak uygulamada bir terslik var. Çünkü malzemeler tüm kulüplere verilirken, kurum ismi taşıyan kulüpler para yardımından nasibini alamadı. Neymiş, kurum takımıymış! 20 yılı aşkın süredir spor camiasının içerisinde olmama rağmen adını bile duymadığım ve hiçbir faaliyete katılmamış kulüp para yardımı alırken, diğer tarafta birçok branşta faaliyet gösteren ve milli takımlara sporcu bile veren kurum takımları paydan nasibini alamadı. Soruyorum, çalışan, üreten, sağlıklı nesiller yetiştirilmesine katkı sağlayan ve milli takımlara sporcu veren kulüpler para yardımından muaf tutularak cezalandırılmış olmuyor mu? Bu nasıl bir zihniyet ki, yan gelip yatanı ödüllendirirken, çalışıp üreteni cezalandırıyor!