“Eskisi olmayanın yenisi olmaz” derler. Yeni bir yılımız oldu.
“Eskiye rağbet olsa bir pazarına nur yağar” der ya eskiler… Bir ABD projesi olan AKP’nin kurucu koalisyon ortağı F tipi ile araları açılınca, eskiye bir nur yağdı ki anlatamam. Bu nur, Said-i Nursi’den el almış bir “hizmet” ışığıdır!
F tipi yapının elebaşı, yeni yıl mesajı bile yayınladı. Din kisvesi altında hiçbir yapının ileri geleninin, yeni yıl mesajı yayınladığı görülmüş, duyulmuş değildir. Bu hamle, algı yönetimi tekniğinde fevkalade önemli bir halkla ilişkiler adımıdır. AKP ve her türlü yandaşına karşı duran toplum kesimlerine şirinlik muskası dağıtmaktır. Bizden söylemesi…
F tipinin Erdoğan ile karşılıklı atışmalarında kitleler mevcut siyasi yapıların yetersizliği karşısında öylesine çaresizdirler ki F tipinin söylemlerini bir ana muhalefet partisi gibi benimsemekte, alkışlamaktadırlar.
Yeni denen yıl ise eskinin bütün sorunlarını yüklenmiş olarak yaşanacaktır ülkemizde ve dünyada. Tıpkı her yeni yılda olduğu gibi…
2002’nin Kasım ayında iktidara getirilen AKP ile açık ve yarı açık koalisyon ortakları arasında yaşanan alan paylaşım kavgası giderek artmış ve ballı börek yıllar mazide kalmıştır.
AKP’nin söylemlerinde kullandıkları ifadeler, sanki F tipinin her dediğini yapanlar, kendi gizli ajandalarına uyan her hamlede bu yollarda beraber yürüyenler kendileri değişmiş gibidir.
AKP, F tipini kitlelere ve TSK’ne günah keçisi gibi göstermeye çalışırken F tipi de medyanın bütün olanaklarını kullanarak “ana muhalefet” rolüne soyunmuştur. Yaklaşan yerel seçimler öncesi bu düelloya her fırsatta tanık olacağız. Medyada ve sosyal paylaşım sitelerinde yapılan servisler bazı başkan adayları için çanların çaldığının giriş taksimidir sanki…
Gelinen durumun en vahim taraflarından biri de devlet krizine dönüşmesidir. Devlet, yasama, yürütme, yargı olmak üzere üç erk üzerinden kendini sürdüren bir yapıdır. Bu üçlünün dördüncü köşesi ise medyadır.
Yasamanın (TBMM) her yaptığını Anayasa Mahkemesi denetler. Yürütmenin (Hükümet) yaptıkları TBMM, Danıştay ve Sayıştay tarafından denetlenir.
Medya ise her konuda haber yaparak, kamuoyu oluşturarak halkın haber alma özgürlüğünü sağlar. Dedik ama son dönemde Türkiye’de yaşananlar karşısında medya Yürütme tarafından denetim altına alınmıştır. Kimileri bunun otokontrol olduğunu söylese de durum hiç de öyle değildir. 1980’den sonra medya, iş dünyasının iktidarlara karşı silahına dönüştüğünden beri halkın haber alma özgürlüğü giderek azalmıştır. AKP iktidarı ile de medya çeşitli yöntemlerle “evcilleştirilmiş” sahibinin sesi haline gelmiştir. Tırnak içinde evcilleşen medyanın iplerinin bir ucu da küresel çetelerin elindedir. Kitleler ise medyada çıkan haberler ve yaptırılan programlarla algısı yönetilen bir kalabalığa dönüştürülmüştür.
İşte bu şartlarda bir yeni yıl mı Türkiye’yi karşılamıştır, yoksa 2013’de giderek kangrene dönüşen sorunlar mı Türkiye’yi karşılamıştır?
Yaklaşan ekonomik kriz, üretmeden tüketmeye yöneltilen kitleler ve iktidar için tam bir karabasandır.
Merkez Bankası döviz fiyatlarında artışa karşı önlem alamaz durumdadır. Piyasaya döviz satmanın bir çözüm olmadığını onlar da bilmektedirler. Tıpkı kanser hastasına verilecek aspirin gibi…
Yıllardır düşük fiyatlı dövizle ithalata ve sıcak para girişime bağlanan ekonomide deniz bitmiştir. Artan döviz fiyatları ithalata bağlı ekonomide enflasyon artışı ister istemez hızlanacaktır. Ülkemiz iktidarlar için bir dolaylı vergi toplama cennetidir. Kazançlar üzerinden alınamayan vergiler dolaylı vergilerle devşirilmektedir.
Mart ayında yapılacak yerel seçimler iktidarın bir başka korkulu rüyası, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 2015’deki genel seçimler ise iktidar için korkulu rüyaların korkulu rüyasıdır.
Yıllardır ekonomide büyümeyi inşaat sektörüne bağlayan iktidar yaklaşan krizle ödenemeyen banka kredileri ve batan şirketlerle girdiği darboğazın daha da daraldığını görecektir.
Türkiye’de hiçbir yerel seçim, Mart ayındaki seçimler kadar Cumhuriyet’in ve uniter devletin ateşle imtihanı olmamıştır. Türkiye, Mart 2014 Yerel Seçimleri sonrası adı konmamış eyaletlere bölünecektir. Bu gerçeği halka anlatacak yapıların iç ve dış operasyonlarla devre dışı bırakılması 2014’ün en önemli sorunudur. F tipinin ana muhalefete soyunması birinci planda alan hâkimiyet kavgası gibi görünse de milletten yaklaşan tehlikeyi saklamak için “cambaza bak” gösterisini andırmaktadır. Bir başka boyut ise ABD’nin yeni planlarına göre yeniden yapılandırılmaya çalışılan siyaset sahnesinde oyuncu değişimi için seyircilerin algısı üzerinde bir çalışma olmasıdır. Bir mıntıka temizliği sanki…
Kitleler, öğretilmiş çaresizlik içinde F tipinden medet umar hale getirilmiştir. Türk milletinin, baş düşman ABD emperyalizmi ve onun işbirlikçilerine karşı birleşerek milli iradenin ismen ve cismen yeniden iktidar olmaması için her fırsat değerlendirilmektedir.
Türk milletinin durumu Atatürkçü, milli olduğunu söyleyen yapıların bir kısmının “proje”, bazılarına ise iç operasyonlarla etkisizleştirilmesi karşısında bir yanardağının suskunluğuna benzemektedir.
Dünya medyası, hemen her kıtada harekete geçen yanardağlar karşısında uzmanların sebeplerini araştırmaya başladıklarını yazmaktadır.
Japonya'da Sahil Güvenlik yetkilileri ve deprem uzmanları, meydana gelen bir yanardağ patlaması ardından Tokyo'nun güneyinde açık denizde yeni bir adanın ortaya çıktığını açıkladılar. (22 Kasım 2013)
Endonezya, El Salvador ve İtalya’da kilometrelerce lav püskürten yanardağlar volkan bilimcileri harekete geçirmiştir.
İngiliz Daily Mail Gazetesi, Çatalhöyük’te bulunan ve 9 bin yıllık olduğu tahmin edilen duvar resmini sayfalarına taşımıştır. “Dünyanın en eski uyarı levhası” başlığıyla yayımlanan haberde, duvara çizilen resimde Çatalhöyük yakınlarında bulunan Hasan Dağı’nın volkanik durumunun tasvir edildiği ve resmin bir “ikaz levhası” olduğu ifade edilmiştir.
Emperyalizme ve her türlü işbirlikçiye karşı “ikaz levhası” ise Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türk milleti tarafından Anadolu’da asılmıştır.