“Bu kuşku, bu korku, bu tepki niye? Bu adamın yaptığı hiç mi güzel bir şey yok?” diye söze başladı kadim dost.

“Elbette var” dedim.

“Ama…” dedim… “Yaptığı ve de yapmak istediği öyle şeyler de var ki, işte o şeyler, yaptığı tüm güzel şeyleri silip, götürüyor… Eksileri, artılarına baskın çıkıyor.”

“Neymiş o baskın çıkan eksileri?” dedi müstehzi bir gülüşle…

“Toplumda kuşku, korku ve rahatsızlık uyandıran o yapılan ve de yapılmak istenen malum şeyleri o da, sen de, herkes de biliyorsunuz aslında. Ama bilmezden, anlamazdan geliyorsunuz…” deyip; o gün bir başka kadim dostun, ‘oku bunu’ diye verdiği, Cüneyt Özdemir’in makalesinin çıktısını tutuşturdum eline.

Okudu, katlayıp, cebine koydu.

Sustu, yanıt vermedi.

*   *   *

Sayın Özdemir’in, Radikal Gazetesi’nde yayımlanan o yazısını, ne zamandır sizlerle paylaşmak istiyordum, kısmet bugüneymiş…

Sayın Özdemir, Sayın Başbakana hitaben yazdığı o makalesinde şöyle diyor;

 

Avrupa’nın en büyük adliyesine, çevik kuvvetle baskın düzenleyip, avukatları cüppeleri üzerlerindeyken yaka paça gözaltına alıyorsanız; zaten diyalog miyalog istemiyorsunuz demektir.

*   Camiyi yaralı insanlara açan imamı görevden alıp, göstericiye kurşun gibi gaz bombasını sıkıp kör eden polisi korumakta ısrar ediyorsanız; bu işi başka türlü çözmeyi kafanıza çoktan koymuşsunuz demektir.

 

*   Kordon’da oturan zavallı kızları saçlarından çekip coplayan polisin, ceza olarak görev yerini değiştirirken, bu anın fotoğrafını sosyal medyada paylaşan kızların evini basıp, kollarından tuttuğunuz gibi savcının karşısına çıkarıyorsanız; niyetiniz baştan farklıdır demektir.

 

*  Yakılan araç sayılarını, tahrip edilen kamu mallarını alt alta sayıp rakamları açıklarken, binlerce yaralanan insanın sayısı bilançonuzda yer almıyorsa; zaten vicdan balatalarını sıyırmışsınız demektir.

 

*  Bir hiç uğruna şehit olan gencecik polise üzüldüğünüz kadar, bir hiç uğruna ölen göstericiye de canınız yanmıyorsa; konuşacak zaten çok da bir şey kalmamış demektir.

 

*  Eğer bir meydandaki protestoya, başka bir meydanda düzenlediğiniz miting ile karşılık veriyorsanız; bu ülkeyi birleştirmiyor, bölüyorsunuz demektir.

 

*  Ağacına, parkına, doğasına sahip çıkana, ‘başörtü mağduriyetini’ anlatmaya kalkıyorsanız; asıl meselenin çok çok uzağına düşmüşsünüz demektir.

 

*  Şehrin orta yerine barikatlar kuruluyorsa; bütün bu olan biteni, ‘demokrasimizin zenginliği’ olarak tanımlama eşiğini, çoktaaan geride bırakmışsınız demektir.

 

*  Kendi meydanını doldurmak için (ücretsiz) otobüsler kaldırırken; diğer meydanlar dolmasın diye vapur seferlerini iptal ediyorsan; içine düştüğün durum bayağı zor demektir.

 

* Gazetecilerin susması değil, soru sorması haber olmaya başlamışsa, zaten çoktaaaaan ‘yandı gülüm keten helva’ demektir.

 

*  BDP’li ile ulusalcı ellerindeki bayrakları bırakmadan el ele tutuşup polisten kaçıyorsa ve tam o sırada yanlarından geçtikleri adam ülkücü işareti yaparken aynı fotoğraf karesinin içine sık sık sığmaya başlamışsa; farkında olmadan, kendi % 50’nin karşısındaki % 50’yi birleştirmişsin demektir.

 

*  Karşındakine kulaklarını tıkadıysan, senden farklı düşünen kim olursa olsun düşman bellediysen, mücadele çıtasını ‘ümüğünü sıkma’ noktasına getirdiysen; haklı davanda bile haksız olacaksın demektir.

 

*  Tüm bu saydıklarımız ve çok daha fazlası, eğer aynı ülkede olmaya başlamışsa; çok ACİL DEMOKRASİ’ye ihtiyaç var demektir…

 

*   *   *

Bu yazı, Sayın Özdemir’in Gezi Olaylarının hemen ardından kaleme aldığı bir yazı.

Sayın Özdemir, anılan yazısını güncellemek istese eminim, şunları da eklemek isterdi.

 

*  Tüm baskılara ve tehditlere karşın, Dolmabahçe Camii Müezzini Fuat Yıldırım, “Ben inançlı bir Müslüman’ım. Camimde içilmeyen bir içki için, ‘içildi’ diyemem, ben yalan söyleyemem…” diyorsa; senin ve ekibinin,  inanç samimiyeti ve dürüstlüğü, iyot gibi açığa çıktı demektir.

* Günlerdir dilinize pelesenk yaptığınız, Dolmabahçe Camiinde içki içilmesi ve İstanbul’un en işlek İskelelerinden biri olan Kabataş İskelesinde,  altı aylık çocuğunun yanında, türbanlı bir hanıma saldırılması olayları gerçek olsa; siz bunları aylarca dev ekranlarda yayımlatırdınız. Bunu yapmıyor, ya da yapamıyorsanız; yalanlardan medet umma alışkanlığınızı sürdürmeye devam ediyorsunuz demektir ki; Allah hepimizin yardımcısı olsun…