El âlem uzayda cirit atarken, biz yerlerde sürünüyoruz.
Niye?
Çünkü ayak üzerinde kırk yalan söyleyen, yöneticilerimiz(!), kanaat önderlerimiz(!) var.
Çünkü bunca yalana, bunca talana, bunca hırsızlığa, bunca yolsuzluğa, bunca ahlaksızlığa rağmen; “Helal hoş olsun… Çalsınlar, yesinler, götürsünler… Hiç değilse bunlar namaz kılıyor, hiç değilse bunlar ‘Allah’ diyor…” diyen, yüzde kırklık bir kitlemiz var.
Çünkü bu yüzde kırklık kitleyi kullanan, sömüren, yanlış yönlendiren bir zübük tayfamız var.
Çünkü bu zübük tayfasına; yüzde kırkı, ‘milli irade’; geriye kalan diğer yüzde altmışlık kitleyi de ‘yok’ hükmünde saydıran bir seçim sistemimiz(!) var.
Hal böyle olunca, biz sürünmeyeceğiz de kim sürünecek?
* * *
Eğitimsiz toplumun, eğitimsiz bireyleriyiz.
İyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayırt edemiyoruz.
O malum yönetenler(!) biliyor ki; ayıpları, günahları, hataları, yanlışları ne kadar büyük olursa olsun; bu eğitimsiz halk yığınlarını aldatmak çok kolay.
‘Din, kitap, Allah’ dedikleri zaman her şey bitiyor. Tüm hırsızlıklar, tüm yolsuzluklar, tüm ahlaksızlar anında silinip, yok oluyor. Tüm yanlışlar, tüm günahlar görmezden geliniyor.
O malum tıynetteki, o malum yöneticiler(!) biliyor ki; bu saf ve dindar insanları, ‘Allah’la aldatmak’ çok kolay.
* * *
Ve aldatıyorlar…
Arsızca…
Yüzsüzce…
Utanmadan…
Sıkılmadan…
Hem de gözlerinin içine baka baka…
Hem de defalarca…
Hem de milletin a’sına koya koya…
* * *
Ar damarı çatlamış bu malum kitle; daha fazla çalmak, daha fazla sömürmek, daha fazla semirmek dururken; bu halkın eğitilmesini, aydınlanmasını, uyanmasını ister mi?
Elbette istemez.
Nitekim de istemiyor.
‘Gerçek anlamda eğitimi’ engelleme uğruna, her türlü şaklabanlığı yapıyor.
Kafa karıştırıyor.
‘Bilimgüder (laik) eğitim düzenini’, aşama aşama, yavaş yavaş, ‘dingüder (antilaik) eğitim sistemine’ dönüştürüyor.
Dinimizin, hurafelerden arınmasını istemediği yetmiyormuş gibi, yeni hurafelere çanak tutuyor.
Kabahatlerini gizleyip, ibadetlerini(!) gösteriye dönüştürüyor. (Tatile çıktıkları zaman, ülkenin acar medyasını atlatıyor ama camiye gidecekleri zaman tüm medya ordusunu arkasına takıyor.)
Kadını eğitmiyor; eğitilmesini, üretime katılmasını istemiyor.
* * *
Ne diyor, din adamı geçinen aynı zamanda Gaziantep İmam Hatip Lisesi’nde hoca olan Muzaffer Ceylan denen zat?
“…Okula giden kızlar baldır bacak açarak, erkek öğrencileri tahrik ediyorlar. Kızlar okula gönderilerek, ‘fahişe’ olmaya teşvik ediliyor…”
Yani?
Yani “eve kapatalım bu kızları, okutmayalım…” demek istiyor.
Oysa Batılı din adamları ve düşünürler ne diyor?
“…Bir erkeği eğitirseniz, eğitimli bir insan kazanırsınız. Oysa bir kadını eğittiğinizde, bütünüyle bir kuşağı eğitmiş olursunuz…”
… …
İşte, Batı zihniyetiyle Doğu zihniyeti arasındaki fark…
* * *
Bu tür örnekleri, bu tür söylemleri, bu tür yaklaşımları çoğaltmak mümkün.
Ceylan Hoca’nın beyni gibi beyin taşıyan o kadar çok din adamımız(!); ve bu tür zatlarca dillendirilmiş hepsi birbirinden rezil, hepsi birbirinden pespaye o kadar çok zırvalık var ki, hangi birini yazalım.
Neticede, işin özü ve her şeyin özeti bu işte.
Buyuz biz.
Batı’yla aramızdaki fark bu.
O nedenle Batı, sürekli gelişiyor.
O nedenle Batı, uygar.
O nedenle Batı, uzayda cirit atıyor.
O nedenle Batı, Doğu’yla, kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor.
O nedenle tek bir kalkınmış İslam devleti yok.
O nedenle diğer İslam ülkeleri gibi (biz de) yerlerde sürünüyoruz.
Ve o nedenle bu malum tür yöneticiler tarafından yönetilmeye mahkumuz.