Yeşilçam sinemasının masalsı melodramlarında filmin başoyuncusu bir trafik kazası sonucu kör olur, sevdiği kadını veya erkeği terk ederek, insanlardan kaçar, görmeyen gözlerinden utanarak, toplumdan saklanırdı. Sonra, film bu ya, kader ağlarını örer ve filmin başoyuncusu yine bir kaza veya geçirdiği bir şok sonucu aniden görmeye başlardı.

Emperyalizm tarafından bölünerek federal şehir devletlerine ayrıştırılmak istenen ulus devletler de sivil örümceğin ağlarına takılarak bakarkör edilmekte, bazı yapılara felç gelmekte ve dilleri tutulmakta, bazılarında ise hafıza kaybı başlamaktadır.

Sadece parti, sendika, derneklerin tabelaları var olmakta, içleri yeniden düzenlenerek kuruluş felsefesini unutan belleksiz bir hayat sürmektedirler.

Toplumda yasama, yürütme ve yargıdan sonra “dördüncü kuvvet” olarak da tanımlanan yazılı ve görsel basın (medya) patronları üzerinden denetim altına alınarak örümceğin ağına düşürülmektedir.

Başefendiye (Büyük Abi ve onun yerel Eş-Başkanları) biat etmemekte direnenler ise ticari ilişkilerinde zorluklar çıkarılarak ve/veya çeşitli maliye denetimleriyle teslim alınmaya çalışılmaktadır. Bu konuda son yıllarda yeterince örnek vardır. Kanaltürk ve Doğan Grubu bu yoldan teslim alınmış görsel basına verilecek en belirgin örnektir.

Sivil örümceğin ağına düşürülmüş ülkenin yurttaşları ise;

a) Sahibinin sesi medya tarafından narkoz verilerek düşünemez hale getirilmekte, yapay gündemlerle oyalanmaktadır.

b) Medyanın narkoz verdiği bireylerden oluşan parti, sendika, dernek vb “demokratik” yapılar içerden denetim altında tutulup işlevsizleştirilirken uyuşturulmuş, algı yetisi düşük bireylerin tezgâhı görmesi engellenmektedir.

Özel görevli eş-başkan ve şerikleri tarafından yönetilen ülkelerde, iç ve dış olaylar olduğu gibi değil “Büyük Abi”nin planları gereği kurgulanmış istihbaratlarla yönlendirilmektedir. Bir diğer deyişe kılavuz kargadır. Burnu b.k kokusunu duyamaz, çünkü algısı bozulmuştur.

Toplumsal psikoloji bağlamında tam bir sosyal şizofreni yaşatılmaktadır bu ülkelere…

Şizofren teşhisinde “teyelli cümleler” diye bir deyim vardır.

Cümle bir… “Ne işi var NATO’nun Libya’da?”

Cümle iki… İlk ifadeyi yerle bir ederek şizofrenik tanı güçlendirilecek, Türk Ordusu daha Meclis kararı bile olmadan NATO’nun yanında Libya açıklarına konuşlanacaktır.

Teyelli cümlelere devam…

Davut(!)oğlu Ahmet, Libya Trablus’ta İtalya’nın işgaline karşı direnişi örgütleyen Mustafa Kemal ile günümüz Türkiye’sini birbirine benzeterek toplumsal algıyı bulandırmaya zorlayacaktır.

Topluma doğru bilgi akışında muhalefet, parça tesirli kaset saldırısıyla inme inmiş bir haldedir.

ABD Büyükelçisi, Libya’ya gönderilecek TSK için muhalefet liderleriyle Meclis toplantısından önce ne konuşmuştur acaba?

Hal ve gidiş işbu merkezde seyrederken gelen bir istihbaratla yapılan terör operasyonu hemen herkesi futbol deyimiyle ofsayta düşürmüştür. Ama özellikle sahibinin sesi medyayı…

Niye mi? Aşağı tükürsen Eş-Başkan, yukarı tükürsen “Büyük Abi”… Ortası PKK’lı bol bulamaç…

5 N, 1K…

Ne, Niçin, Ne zaman, Nasıl, Nereye… Kim?

Uludere’de yapılan terör operasyonunda 35 kişi yaşamını yitirmiş, lakin aziz ve muhterem medyamız sahibinin sesi durumları nedeniyle üç maymunu oynamak zorunda kalmıştır.

NE… Uludere’de bir terör operasyonu yapılmıştır.

NİÇİN… Terörle mücadelede sınır ötesi operasyon için Meclis’ten yetki alan Başbakan, ABD’ye gidip görüşerek karar vereceğini söylemiştir. Uluslararası hukukta bir engel olmadığı halde, ABD, Türkiye’nin terörle mücadele için sınır ötesi operasyon yapmasını istememektedir.

Tüzüğü CFR’den gönderilerek kurdurulan AKP’nin son dönemde en önemli gündemi Anayasa değişikliğidir. Yapılması istenen anayasa kanla, irfanla, devrimle kurulan ulus devletin sonu olacak, federal yapı kurulacak ve eğer olabilirse başkanlık sistemine geçilecektir.

Artan terör olayları halkın dikkatini Anayasa tertibinden uzaklaştırmakta, bölünme olgusu bakıp gören herkes için açığa çıkmaktadır. Son dönemde PKK’nın şehir örgütlenmesi olan KCK’ya karşı yapılan tutuklamalar acaba, “Sen dur hele… Ortalığı karıştırma… Ben ne güzel milleti uyutup Anayasayı değiştireceğim…” anlamına mı gelmektedir. Yoksa birilerini kışkırtıp, “Bizim hayati tehlikemiz var… Ey efendiler, gelin bizi kurtarın…” feryadı için mi çember daraltılmaktadır?

NASIL… Ergenekon, Balyoz, Andıç, vb tertiplerle terörle mücadele eden her rütbeden TSK mensupları Silivri ve Hasdal’da tutuklu iken Eş-Başkan tarafından bir emir verilmedikçe operasyon yapılması mümkün değildir. Ayrıca kentlerde operasyon uygulamaları valilerin onayına tabidir.

NEREYE… Operasyon gelen istihbarata göre yapılmıştır. Ama o istihbarat, “kabahat samur kürk olmuş, giyen çıkmamış” hesabı faili meçhul bir durumdadır. MİT “ben vermedim…” derken medyanın malum taraf mahlûkları hazır bulmuşken “MİT verdi…” diye yazarak hangi kapıya hizmet ettiklerini bir kez daha açıklamaktadırlar. Anlaşılan sızdıkları az gelmiş ki tamamen ele geçirmek istiyorlar

İstihbaratın ana kaynağı ABD’dir çünkü bize istihbarat desteği vereceğini en yetkili ağızlardan defalarca ifade etmiştir.

Ama… Operasyonda ölen 35 kişinin terörist değil de kaçakçı olduğu söylenince kazan çömlek patlamış ve kâğıtlar sanki yeniden karılmaya başlanmıştır.

KİM?... Oyunda yeni bir el…

Oyunda yeni bir el oynanacaktır… Ama kâğıtlar işaretli ve hilelidir.

PKK gelen tabutların üstüne hemen kendi işaretini taşıyan bezler örtmüş ve parsa toplamaya başlamıştır. Bu işe çok, ama çok üzüldükleri BDP’nin taziye amaçlı basın toplantısına başlamadan, kameraların açık olduğunu unutarak attıkları kahkahalardır.

Taziye çadırındaki Kaymakam’a yapılan linç girişimi ise onun şahsında devlete yapılmıştır. Ancak devleti hatırlayan kim?

O kişilerin kaçakçı olmaları hangi gerçeğin üstünü örtebilir ki?

a) Türkiye şöyle kalkındı, böyle büyüdük, diyenlerin yöre insanlarını kaçakçılıktan kurtaramadığı ortaya çıkmıştır.

b) Kaçakçılığın olduğu bilinirken bu işlerin PKK denetiminde yapıldığını ve hatta haraç ödendiğini bilmeyen mi var?

c) Kaçakçı kolu neden 35 kişidir?

d) Bu operasyonda ölen bir gencin bir sosyal paylaşım sitesinde bulunan resimleri onun sadece kaçakçı değil aynı zamanda APO baskılı tişört giyen, terör örgütü propagandası yapan biri, en azından sempatizanı olduğunun işaretidir.

e) “Devlet vatandaşını bombalamaz…” diyen Erdoğan’dan kader sanki intikam almaktadır. Benzer sözleri Beşar Esat için kullandıktan kısa bir süre sonra bu olanlar kaşığında görünmüştür.

f) Olan bitenden kendilerine pay çıkarmak isteyenler ise “komşuda pişer bize de düşer…” telaşıyla şirinlik peşindedirler. Olmaz ama ya olursa… Filan…

Bütün bu toz duman içinde Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu yönetim kurulu üyeliğine atanan Prof. Dr. Mümtazer Türköne namıyla maruf mümtaz şahsiyet daha koltuğunu ısıtamadan istifa etmiştir.

Bunu niye söylüyoruz? Sivil örümceğin ağında algı yetisi kör edilen Türk milleti zorla küçük parmağını oynatmış ve Mümtazer Türköne istifa etmiştir.

Sonuç, milletin azim ve kararı ortaya çıkınca neler olacağını herkese bir kez daha duyuralım.