Biz, yani yaşı 50 -70 arası yaşta olanlar; biz hepimiz nevi şahsımıza münhasır, özel olarak üretilmiş, yokluklar içinde yetişmiş, yaralı bir kuşağız…

En gencimiz 50, en delikanlımız 70 yaşında!

Hiçbirimizin altı ‘hazır bez’ görmedi; büyük çoğunluğumuz höllük(1) üzerinde yattık Şeker çuvalından pantolon, canik(2) lastikten ayakkabı giydik.

İlkokul çağlarında iken; evlerimizde beslenen inek(ler) dururken; Marshall Yardımı adı altında, ABD’nin süt tozuyla beslenmiş garip bir kuşağız…

Benim renkli çocukluk resmim olmadı, hatta bebeklik resmim de olmadı; sanırım bizim kuşak mensubu hiç kimsenin olmadı…

Hiç birimiz kreş, dershane ve özel okul yüzü görmedik.

Ama harp de gördük, darp de…

Baskı da gördük, çatışma da…

İhanetlere de tanık olduk, kalleşliklere de…

İnsanların, insan yüzü kadar, insanların hayvan yüzünü de gördük. O hayvan yüzler, Filistin askılarıyla tanıştırdı bizi.

En az 5 ihtilal, 67 muhtıra, 7 post-modern darbeden ve yine en az 10 ekonomik krizden nasibimizi aldık.

Yoklukla terbiye edilmiş, deneyim anıtı, direnç anıtı bir kuşağız.

Birbirini vatan için, insanlık için katletmiş; vurmuş, vurulmuş; dövmüş, dövülmüş, nezarethanelerde yatmış, işkenceyle tanışmış bir kuşağız.

Düşmanın bile merdini aramış, buldu mu hakkını teslim edip onu da sevmiş; dostun namerdinden, arkadan hançerleyeninden nefret etmiş; birbirini yok etme pahasına ölümüne mücadele etmiş, ama neslini tüketememiş bir kuşağın bireyleriyiz.

Çok kitap okumuş, en azımız liseyi bitirmiş, hayatı yaşayarak öğrenmiş; en azımız simitçilik, olmadı ayakkabı boyacısı, tamirci çırağı, inşatta amelelik, pazarlarda hamallık yaparak okul harçlığını çıkarmış; ne ailesine ne devletine ekonomik olarak yük olmamış, genelimiz bir baltaya sap olmuş bir kuşağın çocuklarıyız.

Ezilmiş ama ezik kalmamış; aç, açık, evsiz yurtsuz, aşsız susuz kalmış ama kimseye müdana etmemiş; eğilmemiş, el etek öpmemiş; aç yatmış ama kuyruğunu hep dik tutmuş, bir kuşağız.

Kan kusmuş, kızılcık şerbeti içiyorum demiş; dik durmuş ama dikleşmemiş kendi şahsına münhasır özel bir kuşağız…

Görevini, sorumluluğunu bilen; onuru için her bir şeyi yapan, öfkeli, hırçın deli dolu dinozorlarız.

Sözün özü, biz bizi; biz sizi; biz herkesi bilir ve tanırız.

Bu yeti, 50 – 70 yılın bizlere kazandırdığı bir yeti.

Mümkün olsa da 70 yıllık resim arşivlerimizi sizlere açabilsek.

Arşivlerimizdeki resimlerde olanların kimi; sokağımızda, çelik çomak ya da uzuneşek oynağımız, kimi birlikte uçurtma uçurduğumuz çocukluk arkadaşlarımız…

Kimi ilkokul arkadaşlarımız; kimi lise çağlarımızda cebimizdeki harçlığımızı, evimizdeki aşımızı, kaderimizi paylaştığımız arkadaşlarımız.

Kimi üniversite yıllarımda, sırt sırta, omuz omuza mücadele verdiğimiz, birlikte nezarette kaldığımız, birlikte cop yediğimiz, dava ve yol arkadaşlarımız…

Görmediği hiçbir şey kalmamış, yaşamakla yaşamamak arasında gidip gelmiş bu kuşağın, ne yazık ki soyu tükenmek üzere…

Kullanım surelerimiz doldu çünkü…

Tedavülden kalktık ya da kalkmak üzereyiz.

Kolay gelmedik bu günlere…

Üzerimizden nice dozerler, nice silindirler, nice iktidarlar geçti…

Yetmedi dünya milletleri girdi sıraya; onlar da silindir gibi ezip geçti hepimizi…

Bitti mi?

Bitmedi hayat girdi sıraya…

Hayat da çarklarının dişlileri arasında öğüttükçe öğüttü bizi, ama o da tüketemedi…

Elbet öğütülüp, toprağa karışanlarımız da oldu ama büyük çoğunluğumuz ayakta kalmayı bildi…

İşte böyle böyle, bu acıları yaşaya yaşaya; ihanetin acısını, dost hançerinin sancısını, ölümüne yoldaşlığı, mezara kadar arkadaşlığı ve çile çekmeyi öğrene öğrene, benimseye benimseye geldik bu günlere…

Sözün özü bu süreçte, görmediğimiz, yaşamadığımız şey kalmadı.

Daha doğrusu öyle sanıyorduk.

Varmış meğer, varmış…

En hayalperest beyinlerin bile düşünüp, kurgulayamayacağı, Korona Virüs denen bu illetin tüm dünya uluslarına ve bizlere yaşattığı paniği, görüp yaşamak da varmış.

Şimdi onu da gördük, onu da yaşadık.

Ne kaldı geriye?

Kıyamet mi?

!!??...

Aman onu da görmeyelim…

“Görmeyelim” derken; çocuklarımızı, torunlarımızı ve torunlarımızın torunlarını düşünerek söylüyorum; yoksa kuşak olarak biz her şeye alışkınız!

*(1).Höllük. Anadolu’nun kimi yerlerinde, kundak çocuklarının altına kundak içi bezi yerine konulan, kuru, elenmiş ince toprak

*(2).Canik Lastik Ayakkabı. Samsun menşeli siyah lastik ayakkabı

Not, Yukarıdaki yazı, YAZANI BİLİNMEYEN, yıllardır pek çok profesyonel ve de amatör yazarın; orasından burasından çekiştirip, kendince eklentiler, çıkarmalar yaparak, yeniden kaleme aldığı bir yazı.

Ben de aynı şeyi yaptım.