Nezaket, uygar ve çağdaş bir toplumun, bireylerinin ve de kurumlarının olmazsa olmazıdır.

Daha doğrusu, “olmazsa olmazı” olmalıdır.

İnsanlar, kentli insanlara yaraşır bir yaşam sürmek istiyorlarsa; nezih olmak, kibar olmak, uyumlu olmak, kısacası hanımefendi gibi hanımefendi, beyefendi gibi beyefendi olmak zorundadır.

Kent insanına yaraşır bir biçimde yaşamak, kent disiplinine uymak, kurallara saygılı olmak, nezih olmak, bir kültürdür.

Kültür sadece, aile içi ya da okul içi eğitimleriyle kazanılmaz. Çevre de bu konuda en büyük etkendir.

İnsanlar pek çok şey gibi, pek çok kültürü de (doğru ya da yanlış) çevresinden öğrenir. Örneğin, sanatçılarından öğrenir... Örneğin, siyasilerinden öğrenir, cumhurbaşkanından, bakanından, milletvekilinden, valisinden, kaymakamından, belediye başkanından, muhtarından, arkadaşlarından, komşularından öğrenir...

Bu bağlamda çevre, en büyük açık hava okuludur...

Bu okulun öğretmenleri de; o çevrenin, etkili, yetkili, sevilen ve sayılan insanlarıdır.

Açık hava okulunun öğretmenleri, sadece gerçek kişilerden oluşmaz, aralarında tüzel kişiliği haiz öğretmenler de vardır. Çağdaş toplumlarda eğitme misyonu; kuruluş amacı ve işlevi ne olursa olsun, o toplumun resmi ve özel kurumlarına, sivil toplum örgütlerine de yüklenmiştir.

O nedenle, insanların çok sık gözünün önünde olan her kişi, her kurum; kendisine (iradesinin dışında da olsa) “eğitmenlik” misyonunun yüklendiğinin bilinciyle devinmek ve ona göre davranmak durumundadır. Tavır ve davranışlarının örnek teşkil edeceğinin bilinciyle, eğitici olmak zorundadırlar.

Ayırdında değilizdir ama çocuklarımız (hatta yetişkinlerimiz), bu büyük açık hava okulunun bu öğretmenleri tarafından eğitilir.

Pek çok kültür gibi, toplu yaşamın en güzel hasletlerinden biri olan “nezaket kültürü”de (genelde) bu yolla edinilir.

Öyle bir siyasetçi, öyle bir mülki amir, öyle bir belediye başkanı, öyle bir bürokrat düşünün ki; yüzünden beyefendilik (ya da hanımefendilik) akıyor. Astlarına, üstlerine, halkına karşı, herkese, herkese karşı saygılı... Dürüst... Alçakgönüllü... Samimi... Çalışkan... Üretken... Dili arı, gönlü arı, uygulamaları arı... Oturuşuyla, kalkışıyla, söylemleriyle örnek bir kişi... Bütün bu güzel özellikleri bünyesinde barındıran bir kişiden daha eğitici, bir başka eğitmen, bir başka öğretmen olabilir mi?...

İnşaatın her türü sevimsizdir. Ne kadar özen gösterilirse gösterilsin, her inşaat çevreye rahatsızlık verir, gözleri rahatsız eder.

Bir belediye düşünün ki; hem kendisinin, hem de üçüncü şahısların; türü, kapasitesi ne olursa olsun, yaptığı her inşaat alanına; önce, “ÇEVREYE VERDİĞİMİZ RAHATSIZLIK NEDENİYLE ÖZÜR DİLERİZ...” pankartını ya da levhasını asıyor ya da astırtıyor. Bundan daha güzel bir başka eğitim biçimi olabilir mi?...

Bir kent düşünün ki; o kenti yönetenler, söylemlerinde, “TEŞEKKÜR ETMEYİ”; yerine göre “ÖZÜR DİLEMEYİ” dillerinden düşürmeyerek, “teşekkür etme ve özür dileme erdemini” sürekli diri tutuyor. Bundan daha mükemmel bir nezaket eğitimi olabilir mi?

Bir topluma nezaket kültürünün yerleştirilmesinde; mülki amirlerin, belediye başkanlarının çok büyük etkisi ve katkısı vardır. Mülki amirler ve belediye yönetimleri bu görevlerini hiçbir zaman ihmal etmemelidirler.

Nezaket kültürü, kentli olmanın, uygar olmanın gereğidir

Nezaket kültürü, insanlığın, hanımefendiliğin, beyefendiliğin gereğidir.

Ne güzel bir şeydir, bir insanın ardından; “ o tek kelimeyle bir hanımefendidir...” ya da “o tek kelimeyle bir beyefendidir...” dedirtebilmek...

Ne büyük bir erdemdir, gerçek anlamda bir hanımefendi ya da beyefendi olabilmek...

Ne insancıl bir çabadır, bir hanımefendi ya da bir beyefendi olabilmek için gayret göstermek... Ya da yönetiminden sorumlu olduğu kurumu, bu çizgiye getirebilme çabası içine girmek...

Ne güzel şeydir, nezih olabilmek...

Ne güzel bir şeydir, yeri geldiği zaman özür dileme erdemini gösterebilmek...

Ne güzel bir şeydir, muhatabının teri kurumadan teşekkür etmesini bilip, gönlünü alabilmek...

Ne güzel bir şeydir, kentli gibi davranıp, kentli gibi yaşayabilmek...

Ne güzel şeydir, uygar olabilmek...