Sel, deprem, yangın, savaş, ekonomik bunalım gibi dönemler, toplumun birbiri ile dayanışması, omuz omuza vermesi, ayrılıkların değil, birlikteliklerin altının çizilmesi gereken dönemlerdir.

Pandemi (küresel salgın hastalık) dönemi, tam da en çok dayanışma ve yardımlaşma gerektiren, ulusal birliktelik, ortak akıl ve güçlü birlik duyguları ile bu salgını yenme zamanıdır. Acaba öyle mi? Ne kadar sevgi, dostluk ve dayanışma dilini kullanıyoruz? Aksine ne kadar ayrılıkların ve olumsuzlukların altını çiziyoruz.

Kötü olan, küresel salgın döneminde sosyal özgürlükler rafa kalkmıştır. Salgın ortamında bile tatil yaptırmayıp çalıştırdığımız işçilerimize 1 Mayıs’ta 40-50 kişilik bir gruba Taksim’e çelenk koyma hakkını, özgürlüğünü bile vermedik.

Uygarlığın temel ögesi adalettir. İnfaz yasası ile düşünce suç sayıldı. Gazeteci, yazar, çizerler içerde iken cinayetten, hırsızlığa, yolsuzluğa, tecavüze kadar ciddi suçlar işleyenlerin bir bölümü dışarı çıkarıldı. Anayasanın eşitlik ilkesi çiğnendi.

Muhalif basın ve yayın organlarına baskı, ceza, kısıtlamanın ardı, arkası kesilmiyor.

Mustafa Kemal her koşulda, ulusun bütünlüğünü ve birliğini dile getirir, oysa mevcut iktidar, ulusu, ümmete çevirmek için, din eksenli, bir ayrımın gayreti içindedir. 25 yıl Başkent’te belediye başkanlığı yapan bir zat, kendisine gönderilen kolonyanın reklamını yaparken “Dünyada tebaasını senin kadar düşünen ikinci bir lider yok” diyerek göze girme gayreti içindedir. Toplumu tebaa olarak görebilmektedir.

Akşam sabah laiklik, dinsizliktir gibi gösteriliyor, laik yaşam biçimine ve eğitime saldırılar hız kesmiyor.

Mevcut iktidar seçimle iç başına gelmiştir. Seçimler demokrasinin mihenk taşıdır. Ne var ki iktidarın seçimle gitme belirtileri ortaya çıkınca, darbe söylemleri doruğa çıktı. Bu ne yaman çelişki böyle, kendi seçilirse demokrasi, kaybedecek gibi olursa ‘darbe hazırlığı’ yapılıyor. Zaten yıllar öncesinden ‘demokrasiyi bir trene benzetmişlerdi’… Demokrasi iktidar için ‘Amaç değil, araçtır’…

İktidar başta İstanbul olmak üzere, yerel seçimlerin yarattığı sarsıntıdan bir türlü kurtulamıyor. İktidarı kaybetme ve artık seçilememe korkusu sardı.

İktidar ülkeyi yönetemez durumdadır. Kasadaki yedek akçeye (Kefen parasına) kadar tüketmiştir. Salgın döneminde Dünya’da kredi olanakları kapanmıştır. Yıllardır ‘CHP ekmeği karneyle dağıttı’ söylemini dillendirmiştir. Savaş ve kıtlık yıllarında CHP ekmeği karneyle de olsa dağıtabilmiş, fakat kendisi söz verdiği halde, maskeyi karneyle bile dağıtamamış. En sonunda yüksek fiyattan parayla satmaya başlamıştır. Üstelik bu çağda.

yetkili ‘acım’ diye bağıran bir bir işsiz vatandaşa ‘geber’ diyebilmektedir.

Hal böyleyken yerel belediyelerin aş ve ekmek dağıtımın önüne inanılmaz engeller konulmuştur. Sonuçta bu belediyelerin askıda fatura, askıda ekmek uygulaması halkın gözünden kaçmamıştır. Üstelik Ramazan ayında ulvi bir davranıştır.

İktidarın kendinden olmayanlara karşı kullandığı dil. Diyanette ‘eşcinsellere’ karşı nefret söylemine dönüşmüş, diğer taraftan bir yandaş TV kanalında, yine yandaş bir kadının “Elli kişiyi götürecek kadar donanımlıyız” sözleri ile doruğa çıkmıştır.

Türkiye zor anları, engelleri, her şeye rağmen, ayrılıkların altını çizerek ve çatlağı derinleştirerek, nefret söylemleri ile değil, her koşulda birlik kardeşlik, barış, dayanışma, çağdaş olma, uygar olma duyguları ile aşacaktır, hiç kuşkunuz olmasın.