Bu ülkede neden sağ-sol çatışması, Alevi-Sünni çatışmasına dönüşüyor ya da dönüştürülüyor?

Neden Türkiye’de sağcılık-solculuk, siyasi literatürdeki tanımına uymuyor ve neden mezhepler üzerinden inşa edilir oluyor?

-Bu ülkede, neden 97 yıldır çözülmeyen bir Alevi sorunu var?

-Ve de bu ülkede, neden 97 yıldır çözüme kavuşturulmayan bir Kürt sorunu var?

Evet, neden? Ve de neden kendimize bir kez olsun sormuyoruz, soramıyoruz?

* * *

Anadolu’nun özgün bir eğitim kurumu idi Köy Enstitüleri.

Kurucuları 1946’da görevden alınmış, 1946’dan itibaren tasfiye edilmeye başlanmıştı.

Kapatılmasındaki etkin güç, toprak ağalarının tepkisi diye ifade edilmişti.

-Oysaki o gün kurucu iradenin gücü tartışılmazdı.

-Ezanı 1932-1950 arasında 18 yıl Türkçe okutan bir irade, iki toprak ağasına mı boyun eğer(!) olmuştu?

Tasfiye edilmesindeki asıl baskın irade neden sorgulanmadı, neden sorgulanamadı?

Ve de o irade nasıl bir güç idi ki, Cumhurbaşkanı İnönü “gücüm yetmedi” demişti.

* * *

Tüm darbelerin Atatürk adına yapılır oluşu niçin hiç sorgulanmadı?

-Ve de her 10 yılda bir darbe ya da darbe girişimi neden sorgulanmaz oldu?

-Her darbenin sonunda, Türkiye’nin ABD ve Batılı küresel güçlere daha da bağımlı oluşu neden görülmedi, neden sorulmadı?

-Neden darbelerin ardındaki asıl güç hiç aranmadı, hiç aranamadı?

-Ve neden ABD’nin 12 Eylül darbesi için, “bizim çocuklar başardı” sözü üzerinde hiç durulmadı? Aslında darbelerin arkasını açıklayan bu söz niçin ciddiye alınmadı?

* * *

Neden sürekli din, neden sürekli Atatürk denilmekte?

Dinden çok konuşmakla dindar olunamayacağını, Atatürk’ten çok konuşmakla Atatürkçü olunamayacağını neden bir kez olsun öğrenemedik?

Neden din, Atatürk, bayrak gibi değerler bir şemsiye gibi kullanılmakta?

Ve yıllarca kitaplarla, resimlerle, heykellerle; binlerce köşe yazılarında, yıllarca anma toplantılarında, tüm bayramlarda Atatürk anlatıldığı halde…

Ve de 6 yaşından itibaren tüm yeni nesillere okullarda, ders kitaplarında, Atatürk köşelerinde Atatürk anlatıldığı halde…

Neden Atatürk anlaşılmadı, anlaşılamadı denilmekte? Yoksa kusur anlatanlarda mı?

* * *

Ve de bu ülkede:

-Neden, 97 yıldır laiklik tartışması yapılmakta?

-Neden, 97 yıldır bir demokrasi tartışması yapılmakta?

-Neden, önyargıları yıkarak olaylara analitik bakılamamakta?

-Soran-sorgulayan olmamız gerekirken, birbirini dinlemeyen, birbirine kin ve nefret kusan siyasetlerin neden tutsağı olunmakta?

-Neden, günlük politik söylemlerin rüzgârına kapılıp peşinden sürüklenilmekte?

-Ve neden siyasi tavrımız, siyasi kimliğimiz verasetle geçer gibi?

* * *

Kemalizm’in temsilcisi konumunda olan parti, Kemalist dönemi “diktatörlük” olarak suçlayan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu, 2014 seçiminde cumhurbaşkanı adayı göstermişti.

Bu olayın nedeni niçin hiç sorulmadı, niçin hiç sorulamadı?

Bakın ne demişti, 20 Temmuz 2014 günü seçim çalışmaları nedeniyle Menderes’in mezarı başında:

“Adnan Menderes ve arkadaşları olmasaydı, Türkiye hiçbir zaman mutlakıyetten, diktatöryadan ve totaliter rejimlerden kurtulamazdı.”

Aslında Ekmeleddin İhsanoğlu riyakârlık yapmamıştı, olduğu gibi görünmüştü.

* * *

Bu ülkede iktidar muhalefeti, muhalefet iktidarı neden hiç dinlemez; milli konularda bile bir işbirliği yapılmaz ve neden bu oluşum, hiçbir zaman sorgulanmaz?

-Siyaset neden hep karşı tarafı suçlar, kendini hiç sorgulamaz?

-Neden, bugün bir salgın döneminde bile işbirliği yapılamaz oldu?

-Ve neden bu toplum, hukuku sosyal medyada arar olmakta?

-Ve de neden, bir kurtarıcı beklenmekte?

-Tüm devlet mekanizması cumhurbaşkanının onayıyla bir işlerlik kazandığı halde, bugüne kadar neden cumhurbaşkanları hiç suçlanmamakta?

Elbette bu sorular daha da çoğaltılabilir.

* * *

Sonuç olarak:

-Bu soruları kendimize hiç sormadık ve de sormak, aklımızdan bile geçmedi. Yani soran, sorgulayan bir birey bile olamadık.

-İşte bu nedenlerle, kendimizle bir yüzleşmenin önü açılsın istedim.

-Ve de bu ve benzer sorularla, siyasal ve toplumsal olarak genel bir yüzleşme yapılsın istedim.

Ama açılır mı, yapılır mı? Bilemem…