“Görünen köy kılavuz istemez” Birleşmiş Milletler İsrail’le ilgili belki 50 adet karar aldığı halde hiçbirisi uygulanamamıştır. Neden? Birleşmiş Milletler daimi temsilcileri arasındaki beş büyük devletten birisinin vetosuna takılmaktadır. 150’den fazla devlet karar alıyor, 5 devletin vetosu ile yok sayılıyor. Adalet neresinde bunun? Bu tutum bazı devlet büyüklerini çileden çıkarıyor. Nerede adalet, diye haykırıyor. Örneğin, Reisicumhurumuz Birleşmiş Milletler’in bu haksızlıklarına isyan edercesine masum ve mağdur milletlerin gasbedilen haklarını korumak ve Birleşmiş Milletler’in çarpık yapısını eleştirmek, Birleşmiş Milletler’in uyuyan üyelerini uyarmak 5 daimi üyenin (ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere) haksızlıklarını dünyaya ilan etmek için “Ey Birleşmiş Milletler topluluğu, uyanın, dünya 5’ten büyüktür” diye haykırışı dünya gündemine bomba gibi düşmüştür. Bence bu cesur çıkış, açık yüreklilikle söylenen bu söz ve benzerleri, beşlerin ve eşlerin (onlar gibi düşünen güçlerin) hoşuna gitmez ve bize olan adavetlerini çoğaltsa da masum, mazlum, mağdur milletlerin uyanmasına ve zulmü yakan fitilin ateşlenmesine sebep olabilecek haksızlığa isyan haykırışı diye düşünüyorum.
Nasıl haykırmazsın? Nasıl isyan etmezsin kardeşim? Bugün Ortadoğu’da Filistin, Lübnan, Mısır, Suriye, Irak, Afganistan, Libya, hatta Pakistan’da ve Türkiyemizde dayanılmaz acılara sebep olan olaylar vicdanla bakan, tarafsız bir gözle görenler, sebepsiz yere akan bu kan, onbinlerce yok olan canlar, milyonlarca yerinden yurdundan sürülen ve sürünen insanlar, binlerce dul-yetim-öksüz kalanlar, bu zalimlerin maşaları olan ve tuzaklarına düşen terörist grupların 12-14 yaşındaki masum çocukları bile acımasızca canlı bomba olarak kullanabilen ve binlerce masum canına kıyanlar hep bu zalimlerdir.
Benim yüce dinim “bir kişiyi öldürmek bütün insanları öldürmek, bir insanı ölümden kurtarmak bütün insanlara hayat vermektir” diye haykıradursun, din adına Allah adına cihat ettiğini zanneden hain maşalar, Işid’lerin dinle imanla bir alakaları olabilir mi?
Dış ve iç menfur, hain güçlerin bu şerii (en kötü çirkin) olayları bu bölgelerde (Ortadoğu’da, Irak’ta, Suriye’de, Türkiye’de) yapmaları tesadüf değildir. Bu bölgelerin ekonomik, petrol potansiyeli dini, mezhepsel, parçalanmış yapısı, etnik bölünmüşlük gibi yapıların kaşımaya ayrışmaya, bölünüp parçalanıp yutulmaya müsait bir ortam oluşturmasından dolayıdır.
Dünyanın eski yerleşim merkezleri buralardı. Bilinen bütün peygamberler bu bölgeye gönderilmişlerdir. Harran Ovası, Mezopotamya, Anadolu çok eski medeniyetlerin yaşandığı yerlerdir.
Elbette ki bu bölgenin seçilmesinin birden fazla sebebi vardır. Ama ana sebepleri hatırlatmadan önce bir hususa daha işaret etmek istiyorum. O da şudur:
Hadi Birleşmiş Milletler dini, dili, ırkı vs gibi ayrı ayrı milletlerin temsilcilerinden oluşuyor. Aralarında her zaman fikir birliği olmayabilir diyelim. Birleşmiş Milletler’e alternatif olarak çıkan İslam İşbirliği Teşkilatı’na 50’den fazla İslam devleti üye. 1.5 milyardan fazla Müslümanı temsil ediyor. Yine hepsi Müslüman olan 20’den fazla Arap devletinin oluşturduğu Arap Birliği (A.B. Teşkilatı) ne kendi aralarında ve ne de BM’de hiçbir varlık gösteremiyorlar. Hiçbir yaptırımları yok. Maalesef bu toplumlar genelde tüketim toplumu konumunda. İslam Devletlerini temsil eden liderler, Batı’nın özellikle ABD liderlerinin ağzına bakar olmuşlardır. Bu durum İslam devletlerinin güçsüzlüğüne yorumlanabilir. Ama bu liderlerin kişisel ikbal ve çıkar esasına dayalı nedenlerle de böyle yaptıkları düşünülebilir ve öyledir.
Şimdi bu gerçeği de vurguladıktan sonra neden bu emperyalist güçler bu bölgeyi, Ortadoğu’yu ve Türkiye’yi hedef seçiyorlar. Bunun nedenlerine bir göz atalım:
Elbette ki terörizmin kaynağı olarak bu bölgenin seçilmesinin birden fazla nedeni vardır. Ama ana sebeplerini aklımıza geldiği kadarıyla şöyle sıralayabiliriz.
Birinci derecede bu coğrafyanın jeopolitik ve jeostratejik bir bölge olması, yani bu bölgenin dünyanın fiziki yapısı, sosyal dokusunun üzerinde oynanan entrikal, fitnesel oyunlara müsait bir ortam oluşturmasıdır. Bunun açılımı ise dünya petrol kaynaklarının yüzde 50-70 civarında bu bölgede bulunmasıdır.
Enerji herşeyin temelidir. Enerjinin en etkini ise petroldür. İşte besili ceylanların aç aslanları üzerine çektiği gibi bu doğal zenginlik, dünya emperyalistlerinin iştahını kabartmada ve 10 bin, 20 bin km. uzaktan binlerce askerlerinin canlarını feda ederek bu bölgeleri işgal edip bu petrole sahip olmak istemektedirler. Bugün bu bölge Türkiye’den Umman denizine kadar Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır, Ürdün, S.Arabistan, Birleşik Arap Emirikleri, Yemen ve Umman krallığı genel anlamda ABD ve oyunun aktörlerinden olan İngilizlerin hegemonyasındadır. ABD’nin haberi olmadan bu bölgede bir kuş bile havada uçamaz. Bu bölgede kilit durumunda olan başta Türkiye ve İran İslam Cumhuriyetidir. Bu iki devletle çok eski yapıya sahip 1000-2000 yıllık ve daha eskiye dayanan köklü devlet geleneğine sahiptirler. Hiçbir zaman kolay lokma olmamışlardır. Orta Asya’da M.Ö. ve M.S. mevcut olmuş büyük Türk imparatorlukları, Hun, Göktürk, Gazneli vs. gibi Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti devletleri bu köklü geleneğin şahitleridirler. İran, Pars, Sasani hakimiyeti de en az 5000 yıllık eski bir devlet yapısına sahip bir millettir. Pars milleti bu iki devlet Ortadoğu havuzunun tıpası durumundadırlar. Bu iki devlet ayakta durdukça Ortadoğu’da hükümran olmak mutlak manada mümkün değildir. Ancak mevzi ve devamlı olmayan bir etkinlik söz konusu olabilir. Bu bölgede ABD’nin en önemli müttefiki S.Arabistan ve Türkiye’dir. Maalesef stratejik ortak ve köklü geleneğe dayalı müttefikimiz olan ABD, zaman zaman çizdiği zikzaklar nedeni ile bu kadim dostluğa gölge düşürmektedir.
PKK’nın uzantısı PYD ve YPG, Barzani’nin desteklenmesi bunun göstergeleridir. ABD, 10 bin km.lik uzaktan geliyor, Irak’ı işgal ediyor. Bize de Suriye ile 900 km.lik sınırımızı ve güvenliğimizi tehdit eden DAEŞ, PYD, YPG, PKK gibi terörist faaliyetlere karşı sınır ötesinde güvenli bir bölge oluşturmamızı engelliyor. Bu açık bir düşmanlıktır.
(SÜRECEK)