Ülkesinin hasretiyle ölen bu ünlü yazarın ölüm yıldönümüdür 3 Haziran.

Bu nedenle, 12 yılı cezaevinde geçen, şiirlerinin büyük bölümünü cezaevlerinde yazmış olan bu koca şairi, bir de cezaevi arkadaşlarıyla analım dedim.

Çankırı cezaevinde Kemal Tahir, Hikmet Kıvılcımlı’dır arkadaşları.

Bursa Cezaevi’nde Orhan Kemal, ressam İbrahim Balaban’dır arkadaşları.

Nazım, daha çok şiir yazmakla uğraşan Orhan Kemal'i öykü ve roman yazmaya yönlendirir. Ve Raşit Kemali, Orhan Kemal adıyla ünlü bir romancı olur.

Bursa'nın bir köyünden İbrahim Ali, 20 yaşında adam öldürmekten girer cezaevine. 7 yıl Nazım'la Bursa cezaevinde kalır ve Nazım'dan çok etkilenir.

Ondaki Resim yeteneğini gören Nazım, kendi kullandığı resim boyalarını vererek daha da teşvik eder. Ve İbrahim Ali, “Balaban” namıyla ünlü bir ressam olur.

Ve bir gün Bursa Cezaevi’ne yeni bir mahkûm gelir…

38 ayrı cezaevinde 48 yıl yatmış, 4 kez idam cezası, 740 yıl hapis cezası almış, 43 cinayet işlemiş bir mahkûm. Adı Abdullah Palaz, Antepli… Namı diğer Antep Canavarı.

Mahkûmun namı kendisinden önce gelir… 11 arkadaş çıplak olarak lâğım içine atılır… Boğazına kadar lâğım içinde 8 saat kalırlar. Çıkarılıp hortumla yıkarlar.

Ve mahkûmların görebileceği önü demir parmaklıklı bir odaya çıplak olarak atılırlar. Hiçbir mahkûm bunlara yaklaşamaz. Su isterler, kimse cesaret edip veremez.

Ve Antep Canavarı diyor ki; “O sırada omzunda asker bozması bir kaput palto, gözleri çakmak çakmak, dev gibi bir adam ağır ağır parmaklıkların önüne geldi. Halimize baktı ve hızla gitti. Biraz sonra bir testi su ve bardakla geldi. Bize su verdi. Cebinden bir paket sigara çıkardı. İçinden üç tanesini aldı, paketi bize verdi. ‘Geçmiş olsun ağalar’ dedi ve gitti.”

Tam bu sırada oradan geçen bir mahkûma sorar Antepli:

“Baksana arkadaş! Şu giden adam kim?”

“O mu? Şairdir, yazardır, tarihçidir. Aynı zamanda vatan hainidir.”

Antepli çok öfkelenir bu söze. “Adı ne lan?”

Adam korku içinde hızlı adımlarla uzaklaşırken arkasına dönüp:

“Nazım Hikmet! Komünist Nazım Hikmet!” der.

Ve der ki Antep Canavarı:

“Ben şair, yazar, tarihçi ne demektir bilmem. Komünistliği ise hiç bilmem. Ama vatan haini denmesi çok ağrıma gitmişti. Böyle bir yiğit adam vatan haini olamazdı.”

Antep Canavarı Abdullah Palaz, yerleşecekleri koğuşa Nazım Hikmet'i de ister.

“Eğer o adam yanımıza verilirse hiçbir sorun çıkarmayacağız” diye söz verir müdüre.

Ve Nazım, 43 cinayet işlemiş, yüzlerce insan yaralamış Antepli Abdullah Palaz ve arkadaşlarının koğuşundadır.

Antep Canavarı Nazım'ın elini öpmek ister. O öptürmez. Boynuna sarılır ve o öper.

“Abi, senin suçun ne? Niye yatarsın buralarda?” der Antepli.

“Benim suçum kalemimdir, şiirlerimdir. İnsanları da çok severim” der Nazım.

“Abi, biz yazmasını bilmeyiz ama biz de insanları severiz. İnsanlara kötülük gelmesin diye bunca işler yaptık. O halde bizim de bunlardan suçumuz olması gerekmez mi?”

“Yok, sizin bunlardan suçunuz olmaz. Size bunlardan bir şey demezler, ama bize derler. Bu yüzden de bana ceza verirler” der Nazım.

“Neden?” diye sorar Antepli.

“Çünkü bana bunlardan dolayı komünist diyorlar” der Nazım.

Anteplinin “O zaman ben de komünistim de haberim yokmuş” sözüne Nazım güler ve “Yok, olmaz öyle şey. Sen haksızlıkların üzerine silahla gidiyorsun. Sevgini, haksızlık yapanı öldürerek göstermek istiyorsun. Ben kalemimle yapıyorum, kalemimle anlatıyorum” der.

Ve Antep Canavarı der ki, “Hiçbir şey anlamamıştım. Ama bu dev gibi, yiğit adamı çok sevmiştim. Nazım baba günde on dakika konuşuyorsa, on beş saat yazıyor. Bize okuyor yazdıklarını. Anlamaya da başladık. Söylediği sözler çok hoşumuza gidiyordu.”

Nazım'ın yazdıklarını avukatı aracılığı ile dışarı gönderir Antep Canavarı.

Ve 17 gün sonra Ankara'dan gelen bir emirle Nazım Anteplinin koğuşundan alınır. Anteplinin Cezaevi Müdürü’ne verdiği söz de burada biter.

Aslında Nazım’la mahkûmların konuşması yasaktır. Ama tüm mahkûmlar onu sever ve sayardı. Çünkü vakur duruşu, yazdığı şiirler, konuşmaları, duyan mahkûmları etkiliyordu.

Çünkü o, onların diliyle onları anlatıyordu. Ne güzel anlatmıştı Türk köylüsünü...

“Topraktan öğrenip / Kitapsız bilendir.

Hoca Nasrettin gibi ağlayan /Bayburtlu Zihni gibi gülendir.

Ferhad'dır, Kerem'dir / Ve Keloğlan'dır”

Ve onun anlattıkları, savaş döneminde servet peşinde koşanlar da değildir. Ne diyordu Kartallı Kâzım için?

“Dövüştü pir aşkına / Yaralandı birkaç kere / ve saire.

Ve kavga bittiği zaman / Ne çiftlik sahibi oldu, ne apartman.

Kavgadan önce Kartal'da bahçıvandı / Kavgadan sonra Kartal'da bahçıvan…”

1950 seçimlerinden sonra af çıkarılır. Nazım cezaevinden çıkar. Ama yeniden içeri alınma ve öldürülme endişesiyle yurt dışına çıkar. 1951’de vatandaşlıktan çıkarılır. 5 Ocak 2009'da vatandaşlığa geri alınır. Ama bu koca şair, vatanından uzakta vatan hasretiyle ölür.

Antepli ise 1991’de şartlı olarak çıkar. Hayatını cezaevinde tanıştığı yazar Turhan Temuçin’e anlatır. Ne yazık ki, 48 yıl cezaevine dayanan bu kişi, iki ay sonra ölür. Ardından ağıtlar yakılır. Bir kısım Antepli öldüğüne de inanmaz!

Ve onun yaşamı Tatar Ramazan’a, Ezel dizisinin Ramis Dayı’sına esin kaynağı olur.