Sayın Kılıçdaroğlu 21 Şubat 2022 günü, İngiliz haber ajansı olan Reuters’a verdiği röportajla dünyaya gönderdiği mesajda:

“Biz NATO’nun bir parçasıyız. Dolayısıyla kendimizi bu ittifakın dışında göremeyiz. Bu konuda taahhütlerimiz var” dedi.

Ve de “Biz NATO’yu sadece bir savunma aracı, kurumu olarak da görmüyoruz. NATO artık bugün, 21’inci yüzyılda aynı zamanda demokrasinin de bir güvencesi” dedi.

Kılıçdaroğlu bu son sözleri, özellikle bilerek mi söyledi, söylemek zorunda olduğu için mi söyledi, bir dil sürçmesi mi oldu? Bilemiyoruz.

Ama bu sözler ve böyle bir tespit, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı vermiş ve bu ülkenin kurucusu konumunda olan bir siyasi partinin başkanının söylemlerine hiç uygun düşmemiştir.

Çünkü NATO, yani “Kuzey Atlantik Savunma İttifakı” küresel sermayenin koruma gücüdür.

Daha vurgulu bir ifadeyle, emperyalizmin silahlı gücüdür.

4 Nisan 1949’da kurulmuştur. 12 ülke tarafından…

ABD, İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya, Danimarka, Hollanda, Kanada, Lüksemburg, İzlanda, Norveç ve Portekiz tarafından Washington’da imzalanmıştır.

1952’de Türkiye ve Yunanistan, 1955’te Almanya, 1982’de İspanya, 1999’da Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya üye olmuştur.

2004’te Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya’nın, 2009’da Hırvatistan ve Arnavutluk’un, 2017’de Karadağ’ın ve Mart 2020’de Kuzey Makedonya’nın katılımıyla, bugün 30 üyeli bir askeri güçtür.

Ama kuruluşundan bugüne ABD’nin hizmetinde militarize bir kuruluş olmuştur.

Yani özellikle ABD politikalarını koruyan bir güç olmuştur.

* * *

Eğer NATO, “demokrasinin bir güvencesi” ise elbette sormak gerekir:

2001’de ABD ve NATO kuvvetlerinin Afganistan’ı işgali, Afganistan’ı yerle bir etmesi, 200 binden fazla insanın ölümü, demokrasinin güvencesi miydi?

2003’te ABD ve NATO kuvvetlerinin Irak’ı işgal etmesi, Irak’ı parçalaması, petrol yataklarına el konulması, bir milyondan fazla insanın ölümü demokrasinin güvencesi miydi?

2001’de ABD ve NATO kuvvetlerinin Libya’yı işgal etmesi, Libya’yı iç çatışmalara hapsetmesi, Libya petrollerinin paylaşılması, 10 binlerce insanın ölümü demokrasinin güvencesi miydi?

ABD ve NATO’nun her türlü yardımı yaptığı Suudi Arabistan’ın desteği ile 2015’te yaratılan Yemen iç savaşında 250 bine yakın insanın ölümü demokrasinin güvencesi miydi?

2011’den bugüne ABD ve NATO güçlerinin Suriye’de iç savaşı başlatması, Suriye’yi terör örgütlerinin savaş alanına çevirmesi, 400 bin insanın ölümü demokrasinin güvencesi miydi?

Ortadoğu’nun siyasi haritasını yeniden belirlemek için ABD ve NATO güçlerinin oluşturdukları çok sayıda silahlı terör örgütlerini besleyip büyütmesi, her türlü silahla donatması ve tüm Ortadoğu’yu bu örgütlerin çatışma alanına çevirmesi demokrasinin güvencesi miydi?

Ve 1950’den sonra Türkiye’ye yerleştirilen çok sayıda ABD ve NATO üsleri, nükleer silahlar demokrasinin güvencesi miydi?

Ve de daha birçok ülkede…

* * *

Şimdi bir kez daha sormak gerekir:

Eğer NATO, “demokrasinin bir güvencesi” ise ABD ve NATO üslerine karşı “Tam Bağımsız Türkiye” kavgasını veren, kurucu milli değerleri yeniden ayağa kaldırmak isteyen 68 kuşağı, neyin kavgasını vermiştir?

Eğer NATO, “demokrasinin bir güvencesi” ise Samsun’dan Ankara’ya “Mustafa Kemal Yürüyüşü” yapan 68 kuşağı, neyin kavgasını vermiştir?

Ve de eğer NATO, “demokrasinin bir güvencesi” ise verdikleri kavganın bedelini hayatlarıyla ödeyen bu kuşak, neyin kavgasını vermiştir?

Sonuç olarak diyebiliriz ki, “tam bağımsızlık” için emperyal işgale karşı, tarihte onurlu bir mücadele veren bir halka, NATO’yu “demokrasinin güvencesi” diye sunmak yakışır bir bakış olmamıştır.