Sosyal medyada, yazanı belli olmayan, elden ele dolaşırken deforme olmuş, baştan sona yazım hatalarıyla dolu; öyle makaleler(!), öyle öykücükler(!) karşınıza çıkıyor ki; okurken, sıkılıyor, tam, “bu yazıyı paylaşmaya değer ne buldun da, paylaştın be güzel kardeşim” derken; yazının sonunda öyle önemli isim ya da isimlerle karşılaşıyorsunuz ki; yazı birden sevimli hale geliyor.

Ve o isimler, o yazıyı paylaşılmaya değer kılıyor.

Aşağıdaki yazı da böyle bir yazı.

Hele siz okumaya bir başlayın; sonunda karşınıza, hangi iki ünlü isim çıkacak bakalım...

* * *

“Yıl 1916.

19 yaşında genç bir delikanlı, İstanbul Erenköy’de yürürken; kulağına hoş bir müzik sesi çalınır.

Gelen ses, öyle etkileyici bir sestir ki; gözlerini kapar, huşu içinde dinlerken kendini kaptırır o sese…

Müzik susunca gözlerini açar, insanın ciğerine işleyen o sesi çıkaran müzisyeni görmek için önündeki kalabalığı yararak, sesin geldiği noktaya doğru bir hamle yapar.

Gördüğüne inanamaz.

Ruhunda fırtınalar koparan o sesi çıkaran müzisyen, pis, perişan görünümlü, berduş kılıklı bir adamdır.

Uzun bir süre şaşkınlıktan kurtulamaz Genç Delikanlı,.

‘Böyle pis, böyle berduş kılıklı bir adam; nasıl olur da bu güzel ezgileri üfler…’ deyip durur kendi kendine…

… …

Birkaç gün sonra; aynı yol üzerinde, yine görür o berduş müzisyeni…

Berduş müzisyen, yine insanın ciğerine işleyen ezgiler üflemekte; kendine sataşanlara da ağır küfürler etmektedir.
Acır, para vermek ister müzisyene…

Müzisyen, kendisine para vermeye yeltenen gence şöyle bir bakar; ‘Hadi oğlum hadi; git işine…
Bak benim mataram rakı dolu. Vereceğin bu parayla git de; akşam, birkaç kadeh iç, keyiflen. Benim paraya pula ihtiyacım yok…’ der.

Genç adam utanır.

Müzisyen devam eder;
“Utanma! Utandıkça rahat yaşayamazsın!” der; giysilerini göstererek; “Bak ben hiç kimseden utanıyor muyum?”
Delikanlının utancı, şaşkınlığa dönüşür.

Tokat gibidir adamcağızın lakırdıları…
Eve gider, uzun uzun düşünür.
Acıdığı adamın, kendisine böyle bir karşılık vere(bile)ceğini, hiç düşünmemiştir..

Aradan zaman geçer.

Delikanlı bu adamcağızı, İstanbul’un çeşitli yerlerinde; kâh işkembecide, kâh kuytu meyhanelerde, kâh Yenicami arkasında, kâh Çemberlitaş’ta görür.

Kanıksamıştır artık.

Derken; bir gün de bu berduşu, Ali Emiri Efendi Kütüphanesi’nde kitap okurken görür; kafası iyice karışır.

… …

Delikanlı, edebiyata heveslidir; dönemin mecmualarının birinde; “Unutulan Deha” adıyla bir şiir yazar berduş müzisyen için.
Bu şiir, berduş müzisyenin kulağına gider.
Sorar soruşturur, bu şiiri yazan gençle tanışmak ister.

Buluşurlar.

Berduş Müzisyen anlar ki, vakti zamanında kendisine acıdığı için para vermek isteyen genç, tam karşısındadır.
Şiiri pek beğendiğini, duygulandığını söyler.

Akabinde bu delikanlı ile müzisyen arasında sıkı bir dostluk başlar.

… …

Berduş Müzisyen yaşlanmıştır artık.

Son günlerinde inzivaya çekilir, kimseyle görüşmez. Üstü başı kirlidir ama çevresindeki insanların ruhları, onun için daha kirlidir.
Küser hayata ve insanlara.
Bir süre sonra da göçer gider bu dünyadan…

Delikanlı, sevdiği bu müzisyenin ölümüyle yıkılmıştır.

Arkadaşı Fuad Şinasi, Berduş Müzisyen’in bir kağıt üzerine yazılmış bir şiirini verir delikanlıya.
Şöyledir şiir…

“Artık yaşam için yetişir bunca kırgınlığım,
Kader yorgunuyum ve dinlenmek isterim

Artık vücudu boş, gönlü boş, düşü boş varlığım,
Bu yalan Dünyada; ben de fazla bir ağırlığım.”

* * *

“Ölümün titrettiği elle, kalemini, kalbine birikmiş zehre batırıp yazdığı veda şiiri” olarak betimler bunu genç adam.
Birden, para vermek istediği gün, Berduş Müzisyen’in söylediği o söz düşer aklına...

“ Utanma! Utandıkça rahat yaşayamazsın!”

Bu dize, yaşam ilkesi olur delikanlı için.
Yaşamını buna göre biçimlendirir.

Büyük görevler üstlenir ilerleyen yıllarda.

Ama utanılacak hiçbir iş yapmaz.
Ve…

Ve onun sonu da müzisyen arkadaşı gibi olur.
Haksızlığa uğrar...

Yaptığı o büyük işlerden el çektirilir, memleket için açtığı okullar kapatılır.
O da inzivaya çekilir, çünkü onun için de çevresi pis ve iğrençtir.

O da göçer gider bu dünyadan.

… …

Bu öykücükte, Müzisyen diye anlatılan kişi NEYZEN TEVFİK; O’na acıdığı için para vermek isteyen delikanlı da; açtığı enstitülerle ülke kalkınmasına ve aydınlanmasına büyük katkı sağlayacakken; sömürgeci güçlerin telkinleriyle Menderes İktidarı tarafından kapatılan KÖY ENSTİTÜLERİ’NİN kurucusu HASAN ALİ YÜCEL’DİR.”