Yazar Muzaffer Gündoğar’ın “Yüreklerde Buz Tutan Kış Sarıkamış” kitabını okuyorum.

Yazar 1942 yılı Çorum Çıkrık Köyü doğumlu. İlkokulu köyünde, Ortaokulu Çorum’da okudu. İlk öğretmen okulunu ise dışarıdan bitirerek öğretmen oldu. Daha sonra Açık Öğretim Fakültesi ön Lisans Programını bitirdi. Yurdun değişik yerlerinde 33 yıllık eğitimcilikten sonra 1994 yılında emekli oldu. Ülkenin değişik yerlerinde eğitim kültür çalışmaları yaptı. Konferanslar verdi ve sanatsal etkinliklere katıldı. Değişik sanat ve kültür dergilerinde çok sayıda yazıları yayınlandı. Çorum Haber Gazetesi’nin önemli kültür ve sanat dergisi olan Yazılıkaya’nın 114. Sayısına kadar çıkarılmasında katkı sağladı.

Yüreklerde Buz Tutan Sarıkamış adlı eseri yazarın 14. kitabıdır. Roman türünde yazılmıştır. Yine öykü, roman, masal, anı, tanıtım, anma, gezi, araştırma-inceleme türünde eserler vermiştir. Yüreklerde Buz Tutan Sarıkamış adlı eseriyle yazar, alanında önemli bir boşluğu doldurmuştur. Sarıkamış Enver Paşa’nın macera ve inadı yüzünden 90 bin askerimizin Allahuekber Dağlarının eteklerinde donarak öldüğü yerdir. Harekât büyük bir hezimetle sonuçlanmıştır. Kalan az sayıda askerle çekilen ve savaşla ilgili yayın yasağı koyan Enver Paşa ise zafer kazanmış gibi İstanbul’a dönmüştür. Halk, Sarıkamış gerçeğini ancak 3 yıl sonra öğrenmiştir. Sonrasında da Sarıkamış üzerine ardı arkası gelmeyen destanlar yazılmış. Ağıtlar dizilmişti.

Allahüekber Kars’ın dağı
Mübarek şehit yatağı
Allahüekber’de söndü
Doksan bin evin ocağı…

***

Çadırlar dağa kuruldu
Hücum borusu vuruldu
Sarıkamış’ın uğruna
Doksan bin fidan kırıldı

Tarih ders çıkarılması gereken en büyük öğreticidir. Enver Paşa’nın hayali maceraları bu ülke evlatlarına çok pahalıya mal olmuştur. 90 bin vatan evladı, Allahuekber Dağlarının eteklerinde sıfırın altında 30-40 derece soğukta ayağında potin yok, çoğu çarıklı, kış giysileri paltoları yok ve pek çoğu düşmanı bile görmeden dağ başında donarak ölümlerine sebep olunmuştur.

Enver Paşa’nın ise rütbesi üç derece yükseltilerek Genelkurmay Başkanlığına yükseltilmiştir. Kendisi saray damadıdır. Liyakat değil sadakat baskın gelmiş her zamanki gibi. İletişimin sınırlı olduğu dönemde üstelik te basın ve yayına yasak konduğu için, halk gerçekleri ancak üç yıl sonra öğrenebiliyor.

Gündoğar’ın Sarıkamış adlı romanında, o zamanın sıcaklığını ve heyecanını görebiliyoruz. Yazarın dedesi de olan Arif Çavuş hikâyesi çerçevesinde pek çok gerçeği okuma ve öğrenme fırsatı buluyoruz. Romanın kahramanı Arif Çavuş Çıkrık köyünden ve Sarıkamış harekatında Ruslara esir düşmüş. Dört yıl Sibirya esir kamplarında kalmıştır. Rusya’da Bolşevik Devriminden sonra Birest-Litovsk Barış Antlaşması sonucu karşılıklı esirler serbest bırakılmıştır. O da bu fırsattan yararlanarak yurda dönme olanağı bulmuştur.

Doğal olarak Arif Çavuş Hikayesi çerçevesinde pek çok olaya, anıya, yaşanmış gerçeklere yer verilmiştir. Savaş; acıdır, gözyaşıdır, zulümdür. Haklı savaşlar vardır, Ulusal Kurtuluş savaşları gibi…Bir örneğini bizim ülkemiz de vermiştir. Haksız savaşlar vardır. İşgal, ganimet ve sömürü amaçlı, dünyada sayısız örnekleri vardır.

Savaşın acımasızlığını insan doğasına aykırılığını Yazar Muzaffer Gündoğar’a bırakalım: Kulaklarına acıklı bir ses geldi. Bu bir askerin feryadıydı ‘’Din kardeşlerim beni burada bırakıp da nereye gidiyorsunuz.?’’ diyordu.

Bu sözleri duyan 3. Bölük Komutanı Hakkı Bey, sesin geldiği yöne doğru yürüdü. Sık çamlardan sesin sahibi gözükmüyordu. Bir iki dakika sonra bir silah sesi duyuldu, ses kesildi. Herhalde o asker ağır yaralı olmalı ki, Hakkı Bey onu vurup sesini kesmişti.’’ S. 168-169

Savaşın acımasızlığı üzerine başka söze gerek var mı?

Cumhuriyetin kurucusu M. Kemal boşuna ‘’Yurtta barış, dünyada barış’’ dememişti. Üzerine kitaplar yazılacak kadar anlamlı bu veciz sözden ne kadar ders aldığımız ise tartışılır. Yine ‘’Savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir’’ diyordu. Bu sözlerin sahibinin ömrü savaş meydanlarında geçmişti. Öyle iş olsun diye söylenmiş sözler olmayıp, tarihin öğreticiliğinden, uygarlığın ve vicdanın imbiğinden damıtılarak söylenmiş sözler.

Yazar sonradan duyduğu ve kendisine anlatılan olayları romanlaştırmış. Ancak kendisi yaşamış ve sanki yanlarındaymış gibi konuya odaklanmış ve olayı adeta etinde, kemiğinde duymuş olacak ki ustaca betimlemeler yapıyor. Okuyucuyu da o sarmalın içine sokuyor. Kitabın bir çırpıda okunuşuna çekiciliğine sebep te bu özellik olsa gerek. İşte bir örnek: ‘’Bu yokuşu yarı etmişlerdi ki, yukarılardan hareketlenen bir kar kütlesi korkunç bir hışırtıyla gittikçe büyüyerek üzerlerine doğru geliyordu. Nereye, nasıl kaçacaklarını bilemediler. İsteseler de kaçamazlardı. Kardan oluşan dağ yürümüştü sanki. Geriden gelenlerin üzerinden bir silindir gibi geçip onlarca, belki yüzlerce askeri yutarak korkunç bir uğultuyla alıp götürüverdi uçurumlara aşağı.’’ S. 137

Romanın diğer ilgi çeken yanı ise duru bir Türkçe, sade bir dille yazılmış olması. Şiir tadında diyebileceğim kadar özgün ve kısa tümceler. Yalın bir anlatım. Sözü döndürüp dolaştırmıyor. En az sözcükle konuyu en iyi anlatabilmenin yolunu seçmiş. Yaşanan zamanın ruhunu katmıştır. Konunun ilgi çekiciliği de buradan geliyor bence.

Sadece bir roman olmanın ötesinde pek çok araştırmaya da yer vermiş, roman tadında tarih öğretisi desem daha uygun olur sanıyorum. Şiirsel anlatımın yanında yer yer konuyu şiirlerle bezemesi ayrı bir tad katıyor esere.

Ölüm ayakta bukağı,

Çoğu aşamamış dağı.

Sarıkamış Sarıkamış;

Çoğu kar altında kalmış.

90 bin Mehmet’in ruhu

Olmuş anaların ahı.

Sarıkamış Sarıkamış;

Yüreklerde buz tutan kış.

Ülkemin yiğitleridir.

Onlar ‘‘kar şehitleri’’dir. S.132

Zevkle okuyacağımız bir kitap olarak öneriyorum. Yüreklerde Buz Tutan Kış Sarıkamış adlı eseri. 318 sayfadan oluşan kitabın baskısını Besmat Basımevi yapmış. 05066723252 telefondan irtibatla elde edilebiliyor.

Okumakla boşa geçirilmemiş bir zaman olacaktır. Eline yüreğine sağlık Sayın Muzaffer Gündoğar diyorum. Yeni eserlerde buluşmak dileğiyle.