Bugün bir ülkeden söz edeceğim size…

Konya ile Afyon’u birleştirin; o kadarcık bir ülke işte.

O kadarcık ama huzurlu.

!!??...

Evet, daha önce de yazdım.

!!??...

Tekrar niye mi yazıyorum?

Şunun için.

Bizim bir türlü erişip, yakalayamadığımız birlik, dirlik ve huzuru onlar becerebilip, yakalamışlar da onun için.

İstenirse, azmedilirse; istenen o huzur yakalanabiliyor(muş) demek için.

Evet, mutlu, mesut ve huzurlu bir ülke.

Kulağa ne hoş geliyor değil mi?

Kavga yok, hır gür yok, nifak yok, kendi kabahatini başkalarının üzerine yıkmak yok, insanları germek yok.

“Hamdolsunlu siyaset” yok.

Söze “Eyyyy bilmem kim!” diye başlayan; muhalefet liderlerine, “Sen kimsin, kimsin sen ya” diye seslenen siyasileri yok.

On beş yirmi araçlık konvoyla, bir dolu korumayla Cuma namazına giden devlet başkanları yok.

Dün başka, bugün başka konuşan; mafyayla içli dışlı olmuş siyasetçileri yok.

Çevrenin altını üstüne getirip; sonra da utanmadan, sıkılmadan “en büyük çevreci biziz, biiizzzz!” diye sallayan, çevre düşmanı siyasileri yok.

Parti genel başkanıyla senli benli olan şoförleri yok!

Dört beş ayrı kurumdan maaş alan bürokratları yok.

Ya neleri var?

Ortak ve çağdaş değerleri var.

Sıkı sıkıya sarıldıkları “hukukun üstünlüğü” ilkeleri var.

Kuvvetler ayrılığı sistemleri var.

Resmi dilleri İspanyolca…

Denetimli, dengeli nüfusları var. Uygar insanlar gibi ürüyorlar.

Nüfusu 5 milyon…

… …

Ancak daha önce böyle değillermiş.

Tıpkı bizim gibi birbirlerini yiyip, boğazlıyorlarmış.

* * *

İşte böyle bir ülkede, bir gün akil bir adam çıkmış, demiş ki;

“Arkadaşlar bir dakika… Yahu ne yapıyoruz biz? Neyi, niye bölüşemiyoruz? Bizim diğer canlılardan farkımız; Tanrı’nın bizlere bahşettiği akıl... Neden o aklı kullanmıyoruz?”

“Haklısın” demişler, o Akil Adam’a…

Sonra?

Sonra o Akil Adam’ı seçmişler, bizi yönet diye…

Daha sonra da oturmuşlar, birlikte; yasama, yürütme ve yargı güçleri arasında (bir daha hiçbir gücün değiştiremeyeceği) ‘kuvvetler ayrılığı ilkesi’ni uygulamaya koymuşlar.

Bu kararlılıklarını da dışişleri bakanlıklarının girişine koca koca harflerle yazmışlar; “Bu ülkede, kuvvetler ayrılığı ilkesinin kesin ve keskin kuralları geçerlidir”

* * *

Daha sonra beyinleri ve niyetleri güzel iki adam daha çıkmış içlerinden. Onlar da Mutluluk Partisi adında bir parti kurmuşlar.

Onlar da demişler ki; “Mutluluk para da değildir, kariyer de… Doğayla ne denli iç içe olur, birbirimize ne denli dürüst olursak ve kötü huylarımızı ne denli yontarsak, o kadar çok mutlu oluruz.”

İlk genel seçimde; seçilmişler.

Biri Başbakan, diğeri Milli Eğitim Bakanı olmuş..

Beyinleri ve niyetleri güzel bu insanlar, ülkelerinde 1300 kilometrelik bir sahil bandı olmasına karşın; “turizm gelişsin” zırvalığıyla, asla BETONLAŞMAMIŞLAR…

“Önce doğa” demişler…

Okullarında, derslerin çoğu doğada yapılıyor; çocuklar matematiği; ağaç, çiçek, sayarak öğreniyormuş.

Üstelik ilkokullarından mezun olabilmek için her bir öğrencinin “5 eğitim yılı içinde, 500 adet ağaç dikme kotası” varmış bu ülkede.

!!??...

Bitmedi.

Ülkenin televizyon ve basını, halkı aydınlatmak için kullanıyormuş.

Halkı aydınlatmak ve bilinçlendirmek için bütün aydınlar, ücretsiz seminerler veriyormuş.

“Beyin, hareket halinde iken daha iyi öğrenir” ilkesi, eğitimlerinin çıkış noktası imiş.

5 harika üniversite kurup, bilim insanları yetiştirmişler.

Bu üniversitelerden mezun olan her genç, çok iyi derecede İngilizce konuşuyormuş.

DEVAMI YARIN