Az önce telefonla konuştuğum meşhur bestekâr Amir Ateş üstadım, bu sözün muhtemelen Yahya Kemal Beyatlı’ya ait olduğunu söyledi.
Asırlardan beri müzik insan hayatının vazgeçilmez bir parçası olmuştur.
Aslında müzik dinlemek hayatımızın vazgeçilmez bir ihtiyacıdır.
Hava, su, tuz, yemek ve uyku gibi birçok ihtiyacın yanı sıra müziğe de ihtiyaç vardır.
Bilim adamlarının araştırmalarına göre, vücudumuzdaki hücrelerin her birinin belli bir ahengi vardır. Ve bu ahengin bozulması bir çok hastalıklara yol açar.
Müzik de bu hastalıkların tedavisinde kullanılan çok etkin ruhsal bir ilaçtır.
KKB Uzmanı Dr. Ahmet Ayyürek üstadım yıllar önce, koro arkadaşımız Yargıç Şener Akalın’ın derlediği, “Sözler ve Gerçekler” adlı güzel bir kitabını hediye etmişti.
Uluslar arası atasözlerini içeren bu değerli eser başucu kitabım oldu.
Bu yazıda olduğu gibi, her yazıma başlarken o kitabın atasözlerinden yararlanırım.
Ayrıca, Dr. Ahmet Ayyürek 2010-2012 yılları arasında Kadıköy Halis Kurtça Kültür merkezinde yaptığım 24 “Şiir ve Müzik” gecesinde solistlik yapmıştı.
Kendisine şükran borcum vardır. Güzel sesiyle yorumladığı sözleri ve bestesi Fehmi Tokay’a ait olan şu güzel Segâh şarkısını hiç unutamam.
Kırdın ümmîdimi yıktın şu gönül lânesini..(Lâne= Ev, yuva)
Dil unutmaz, ölür amma, yine bir tanesini.
Günler aylar geçecek anmayacaksın adımı,
Dil unutmaz, ölür amma, yine birtanesini…
Şiir ve Müzik gecemizin udisi, Cahit Sıtkı Tarancı’nin yeğeni emekli Ziraat bankası müdürü Bilsay Kadıoğlu üstadım da rahmetli öğretmen babası Cevdet Kadıoğlu’nun çok sevdiği şu güzel Nihavent şarkıyı okumuştu.
Üç yıl beni sevdanın ipek saçları sardı,
Hummalı başım göğsünün üstünde yanardı
Bir çift iri sevdalı yeşil gözleri vardı
Kirpiklerinin gölgesi ta kalbe dolardı…
Söz : Tahsin Nahit , Beste : Muhlis Sabahattin Ezgi, Makam: Nihavent
Ben de sözleri Reşat Bilgin’e, bestesi Sadettin Kaynak’a ait çok sevdiğim şu güzel Uşşak şarkıyı okumuştum.
Mihnetle geçen ömrüme bir pembe şafaksın, (Mihnet: Sıkıntı, üzüntü)
Ufkumda güneşler gibi açtın, açacaksın,
Aşkın ezeli nurunu saç kalbime aksın,
Ufkumda güneşler gibi, açtın, açacaksın…
Kandemir Konduk üstadın “Ünlülerden Komik Anılar” kitabını okuyorum.
Ayşen Gruda anlatıyor: Benim hayatta en güldüğüm insan sanatçı arkadaşım Nilgün Belgün’dür. Nilgün, resmen benim sinir sistemimle oynuyor. Bir akşam tiyatroya geldi. Telaşla yanıma sokulup ne dese iyi. “Çaykovski’yi kurşuna dizmişler.” Ay nasıl gülmeyeyim. “Çavuşesku” demek istiyor.
Cem Karaca anlatıyor: Bizim evin altındaki bakkal bir gün “Cem bey, bana bir imzalı longplay verir misin?” dedi. İmzalayıp verdim. Aradan bir yıl geçti. Ben bir longplay daha yaptım. Bizim bakkal yine, “Cem bey, bana imzalı bir longplay verir misin?” deyince ben de “Tabi veririm ama, sen de şurdan bana bir imzalı zeytinyağı tenekesi verir misin?” dedim, ama duymamazlığa geldi adam!
Şimdilerde 2. Abdülhamit modası başladı. 2. Abdülhamit’in 33 yıllık saltanatında pek çok ülke elimizden çıkmıştır. Bir tarihçi olarak 2. Abdülhamit ne ulu hakandır, ne de kızıl sultandır. Zamanında yaşayan şair Eşref 2. Abdülhamit’i şöyle hicvediyor.
Ey Padişah-ı âlem düşman mısın zekaya,
Erbab-ı iktidarı gördün mü saldırırsın,
Asrında kaldı millet üstadsız, kitapsız,
Havfeylerim yakında Kuran’ı kaldırırsın…(Havfeylemek: Korkmak)