-ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ-

Bir televizyon programında konu edildiği için açıp baktık.
Türk Dil Kurumu tarafından çıkarılan 2005 basımı Türkçe Sözlük’te “esnaf”ın karşılığı aynen şöyle veriliyor: 1.Küçük sermaye ve zanaat sahibi. 2. Başlıca düşüncesi, mesleğinin bütün inceliklerinden yararlanıp bunları karşısındakinin zararına kullanarak ve meslekte kötü örnek oluşturarak çok para kazanmak olan kimse. 3. (Argoda) Kötü yola sapmış olan kadın.
Daha önce gündeme geldiği için biliyorsunuz, aynı sözlükte “müsait”in karşılığı da şöyle veriliyordu:
1. Uygun, elverişli. 2.Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın).
Allah aşkına, “müsait” denince “flört etmeye hazır kadın” mı gelir aklınıza?
Ya da “esnaf” denince, “kötü yola sapmış kadın” mı?
Türk Dil Kurumu, nereden çıkarıyor bunları?
Her sözcükten “cinsellik” çıkarmak neyin nesi?
Yine biliyorsunuz ki, 12 Eylül’den sonra Türk Dil Kurumu’nun yapısı, milliyetçi-muhafazakâr çizgide değişime uğramıştı.
İyi mi değişmiş dersiniz!...
*
İktidar partisinin en başarılı olduğu nokta “algı yönetimi”.
Gözü kapalı Ak Parti’yi destekleyenler, konu açıldığı zaman, cumhuriyet tarihi boyunca bu ülkeye hiçbir şey yapılmadığını, ne yapılmışsa şu son 12 yıllık iktidar döneminde yapıldığını söylüyorlar.
Doğru mu?
Yanıtını, geçenlerde Hürriyet’te Ahmet Hakan’la söyleşisi yayınlanan İlhan Kesici veriyor:
Türkiye’nin 1946-2002 arası büyüme ortalaması yüzde 5.1, 2013-2014 arası ise yüzde 4.7. Üstelik bu orana da, 2003-2006 arasındaki ilk 4 yıllık dönemde, yüzde 7.4 büyüme ile ulaşılmış. Krizden hemen sonra doğal performans artışı, ekonomik programın devam ettirilmesi, Batı ile iyi ilişkilerin kurulması, konjonktür (dünyada likidite patlaması) gibi faktörlerin katkısıyla… Herkesle ve cumhuriyetin tüm kurumlarıyla kavga döneminde ise büyüme hızı yüzde 3.2’ye gerilemiş.
“Her şeyi bu iktidar yaptı” diyenlerle 2002 öncesi konuşmuş olsanız, eminiz ki, başka isimlerden ve dönemlerden bahsedeceklerdi.
Zira, her şeyin bu dönemde yapıldığı savı gerçek değil. Propaganda bombardımanı sonucu oluşmuş bir sanal “algı” yalnızca.
Öyle olmasa, bu dönemde “özelleştirme” adı altında satılan değerler var olur muydu?
Hadi bırakalım , cumhuriyetin ilk yıllarındaki, yıkıntılar arasından bir millet ve bir devlet çıkarma çabalarını; sağ görüşlü bu insanlar, en azından Menderes, Demirel ve Özal’a haksızlık etmiş olmuyorlar mı?
Kaldı ki, rakamlar da bunu teyit ediyor.
Bir başka ölçü:
Türkiye’nin 2002 yılında 129 milyar dolar dış borcu varmış. Bugün 402 milyar dolara çıkmış.
IMF’ye ödenmesiyle övünülen 20 milyar dolarlık borca karşılık, 279 milyar dolar yeni dış borç alınmış.
Nankör değiliz, elbette yapılanları inkâr etmiyoruz.
Ama, müsaadenizle, bu kadar borçlanılmışsa, bir şeyler de yapılsın artık!
*
Bunları niye yazıyoruz?
İktidar partisini beğenebilir, en ateşli taraftarı olabilirsiniz de, cumhuriyetin 90 yıllık geçmişini hepten yok sayarsanız, bu vefasızlık hiçbir insafa ve vicdana sığmaz.
*
Ülke ekonomisi iyiye gitmiyor.
Bu bir gerçek.
Jöleli’nin ekonomi başdanışmanı olduğu Saray, “özerk” Merkez Bankası’na posta koyuyor, dolar zıplıyor.
Komşularla “sırf sorun” politikası nedeniyle ihracat yerlerde sürünüyor.
Piyasada yaprak kıpırdamıyor.
Ve işin garibi, esnafı, tüccarı, sanayicisi, işadamı, “işler iyi gitmiyor” demeye korkuyor.
Aklı başında herkes, ama herkes, “kutuplaştırıcı” politikaların ekonomiyi felakete, ülkeyi bölünmeye ve sonu belirsiz iç kavgalara sürüklemekte olduğunun farkında.
Ama, muhalefet partileri dışında, sivil toplumdan bu konuda güçlü bir ses, sağduyulu bir uyarı çıkmıyor.
Korku dağları bekliyor.
Oysa, korkunun ecele faydası yok.
*
İktidar partisi yine iktidar olsun, bir zararı yok bunun.
Demokrasinin doğal sonucudur.
Doğal olmayan, demokratik ve laik cumhuriyetin genetiği ile oynanmasıdır ki, işte bunun tamiri yoktur.
Nereye savrulacağımızı kimse kestiremez.
Beka sorununa gelir dayanırız.
Allah korusun!

-ANLAMAYANA DAVUL-ZURNA AZ-