Günaydın sevgili okurlar. Bugün sizlere 1995 yılından beri İstanbul’da bütün Klasik Türk Musikisi korolarında ve konserlerinde gördüğüm çok sevgili bir dostum ve kardeşim “Musiki Evliyası Müfit Yalçınkaya”yı tanıtacağım.

Müfit Yalçınkaya’yı sosyal medyada ve Facebook’ta hesabı olanlar mutlaka tanırlar.

Müfit Yalçınkaya, Facebook’ta 2008 yılından beri her hafta, bazen her gün ebedi âleme göç etmiş bir şair, yazar, bestekâr veya bir saz sanatçısının mezar taşının başında hayat öyküsünü anlatır.

Klasik Türk Musikisine hizmet etmiş bu seçilmiş sanatkârların hayat öyküleri beni çok etkiler. Ben de yaklaşık 57 sene musikinin içinde olduğum halde pek çok sanatkârın hayat öykülerini bilmem. Bu yüzden Müfit beyin paylaşımlarını zevkle okurum.

Geçen hafta Anadolu Yakası Müzisyenleri cemiyetinden rahmetli hocamız Kanuni Nuri Şenneyli’nin akrabası Rakım Elkutlu’nun hayat öyküsünü ibretle okumuştum.

EVET, ŞİMDİ SÖZ, “KLASİK TÜRK MUSİKİSİ EVLİYASI MÜFİT YALÇINKAYA” ÜSTADIMDA…

21.Şubat 1944 pazartesi günü İstanbul Şişli Etfal (Etfal=Tıfıl, çocuk anlamına gelir) hastanesinden doğmuşum. İstanbul’da, Firüzağa İlkokulu, Sarıyer Ortaokulu, Kabataş lisesi ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi eğitim gördüğüm okullar.

Bu vesileyle bütün öğretmenlerimi minnet ve şükranla anıyorum.

1960 yılında çok değerli kuzenim Çinuçen Tanrıkorur’un (Nurlarda yatsın) teşvikiyle Şan sinemasında üstat Münir Nurettin Selçuk yönetimindeki İstanbul Belediye Konservatuvarı korosunun Pazar günleri saat 11.00’de yapılan konserlerini izlemeye başladım.

Sonraki yıllarda Nevzat Atlığ hocanın yönettiği Devlet Korosu konserlerini izledim.

Aynı koronun ayda bir Pazar günleri saat 11.30’da Cemal Reşit Rey konser salonunda verdiği konserleri de izlemeye devam ediyorum.

Klasik Türk Musikisi sevgimi bu müstesna korolarımızı dinleyerek elde ettim.

Yedek subaylık görevimi Kilis Seyyar Jandarma Taburunda (1967-1969) yaptım.

Askerlikten sonra 1969 Haziran ayında Türkiye’de akaryakıt sektörünün dev şirketlerinden Shell Petrol şirketinde iş hayatıma başladım.

Şirketin değişik bölümlerinde 26 yıl görev yaptıktan sonra 1996 yılında emekli oldum.

Emekli olduktan sonra musikimiz adına neler yapabilirim diye düşündüm.

Muhtelif ansiklopedilerde musikimize hizmet etmiş çok değerli söz yazarı, bestekâr ve icracıların hayatlarını inceledim. Ebediyete göç eden bütün sanatçıların kabristanlarını ziyaret ettim. Fırsat buldukça da ziyaret etmeye devam ediyorum.

Klasik Türk Musikimizin çok değerli güfte yazarları, bestekâr, ses ve saz sanatkârlarını özellikle genç kuşaklara tanıtmak ve anmak için Facebook sosyal medya hesabımdan paylaşımlar yapıyorum. Çok şükür, çok mutlu bir evlilik ve çalışma hayatım oldu.

Eşim iki çocuğum ve iki torunum ile mutlu bir yaşantım var.

Yıllar yılları izledi, sağlıkla ve mutlulukla bugünlere kadar geldim. Hayatta istediğim her şey oldu. Yüce Allah’a verdiği nimetler, sağlık ve mutluluk için her an şükrediyorum.

SANAT GÜNEŞİMİZ ZEKİ MÜREN’LE İLGİLİ BİR ANIM…

"Yıl 1963... Bir kış günü, 16 Ocak 1963 Çarşamba... Harbiye Radyoevinin önünden Beyazıt'taki Üniversiteye gitmek için otobüsle geçiyorum... Radyoevinin önünde Zeki Müren’in kırmızı Impala otomobilinden inerek hızla Radyoevine girdiğini gördüm. Saat 13.00-13.20 canlı yayını var. Ben de Taksim'e geldiğimde hemen otobüsten indim. Her zaman yanımda taşıdığım transistörlü radyomu Taksim Parkında açarak Zeki Müren’i dinlemeye başladım. Kar serpiştiriyor. Yayın başladı. Zeki Müren büyülü sesiyle 5 tane Hicaz şarkı okudu. İlk şarkı Şevki Bey'in Hicaz eseri; “Kış geldi firak açmadadır sineme yâre.Diğer eserler; Kederden mi neden bilmem sararmış rengi ruhsarın, Gönülden bağlıydım sana yakındım, Senelerden beri hasret çekerek yare gönül, Pınarın başında su verdin içtim, adlı şarkılar beni mest etti. O günü hayatım boyunca unutmadım.

BAADDİN FIKRALARI

1-Bu dünya iyi olanların değil, iyi oynayanların dünyası.

2-Yaşadığım falan yok, sadece ölmezden geliyorum.

3-Ruhun şarkı söylerse, hayat seni mutlaka dansa kaldırır.

4-Sevdiklerinizin sebebi olmak istemiyorsanız, sebepsiz yere evden çıkma. Misafir kabul etme, misafirliğe gitme. Şu süreçte hayır demesini öğren. “Bana bir şey olmaz” deme, “benim başıma da gelebilir” de. Kapını kapat, duvarlarını yükselt ve yuvanın içinde sevdiklerini koru. Film gibi bir hayat yaşıyoruz şu günlerde. Ve seni kurtaracak bir kahraman bekleme. “ÇÜNKÜ, BU FİLMİN KAHRAMANI SENSİN.”

5-Bu sabah parkta spor yaparken minicik yavrusunu bir aparatla göğsünde taşıyan genç bir anne sürekli cep telefonunu yavrunun başında tutarak konuşuyordu. Genç anneye, “Evladım, cep telefonunu yavrunun başında tutarak saatlerce konuşuyorsun. Çocuğunun başında elektromanyetik bir alan oluşturduğun için de yavrunun beynine zarar veriyorsun.” dedim. “Fark etmez!” dedi ve konuşmaya devam etti. Ben de Fuzuli gibi, “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” diyerek, sustum.

Derler ki, “Arife söyle kelâmı cahile söz mü yeter? / Mürüvvet kimden umarsın, çalıda gül mü biter? Maalesef, bu çalılar bizleri bugünlere getirdi!

9 Aralık 2020