Ocak ayının son haftasında kaleme aldığım yazımda ben doğmadan ölmüş olan tanıyamadığım halamın oğlu dülger Deli Hakkı'dan bahsetmiştim. Bu hafta ise sizlere onun tam zıttı kardeşi Ahmet Okuöz'den bahsetmek istiyorum. Zıttı ama çok da hayret edilecek bir durum yok. Çünkü Ahmet ağabeyin babası vefat ettikten sonra Deli Hakkı'nın babası, babamın ablası ile evlenmiş. Yani anne aynı ama babalar farklı.

Rahmetli Ahmet Okuöz, Kırıkkale'de yeni top fabrikasında boya postası olarak çalışıyordu.

Ahmet ağabeyi önce bayramlarda gelen tebrik kartları ile tanıdım. Cevap göndermek bana düşerdi.

Adresine küçük zarflara kartvizit büyüklüğündeki tebrikleri, beş kuruşluk pul yapıştırarak gönderirdim. İsmi geçtiğinde Çorum’da yaşayan kardeşi dülger deli Hakkı ile büyüğümüz hanımlar tarafından mukayese edilir, çocukluğu için çok iyi şeyler söylenirdi.

Kıtlık yıllarında evde yapılan yufka ekmeklerden dürüm yapılırdı. Dürümün içine konabilecek çökelek v.s. gibi şeyler son derece kıttı.

Ahmet Ağabey:

"Benim dürümün ilk lokması ile son lokmasında katık olsun. Ortası boş olsa da olur" dermiş.

Yaşlı hanım akrabalarımızın; isminin her geçtiğinde ortası boş dürüm meselesini anlattıklarını hatırlarım.

Ahmet Ağabey iş yerinde dindarlığı, doğruluğu, iyi çalışması ile ün yapmıştı.

Öğle paydoslarında normal iş başı saatinden 15 dakika önce çalışmaya başladığını, ikindi ezanı okununca bu on beş dakikayı namaz kılmak için kullandığını söylerlerdi.

Ahmet Ağabeyin emekli olma zamanı gelmişti. Fabrikada işlemler tamamlanıyor, arkadaşlarına veda ediyor, fabrikadan ayrılacak. Çıkış kapısına üç adım kala fabrikaya yüzünü dönüp, adımlarını geri geri atarak çıkıyor. Çıkışta, eğilip fabrika kapısının eşiğini öpüyor.

Onun bu çabasını fabrika yetkililerinden birisi penceresinden görüyor. Odasına çağırtıyor ve:

"Sen fabrika çıkışında anormal hareketlerde bulundun. Ne yapıyordun?..."diye soruyor.

Ahmet Ağabey, "Efendim bu gün emekli oldum. Fabrikadan ayrılıyorum. İşe başladığımda fakir bir işçi idim. Allah Devletin taşına toprağına bereket versin. Buradan kazandığım para ile ev sahibi oldum. Çocuklarımı yetiştirdim, evlendirdim. Kendi ihtiyacımdan başka kiraya verip gelir sağladığım dairem var, emekli maaşım da oldu. Minnetimi, fabrikaya yüzümü dönerek çıkmak ve kapısının eşiğini öperek belirtmek istedim." diyor.

Fabrika yetkilisi Ahmet ağabey'e "Arkadaş emekliliğin hayırlı olsun. Sana lâyık bir şey yapamayacağım kadar büyük adamsın sen. Küçük bir ikramda bulunup, seni arabamla evine göndermek isterim" diyor ve gönderiyor.

unutmam bir iş için yolum Ankara'ya düşmüştü. Ankara'ya giderken Ahmet Ağabey'lere de uğradım. Evleri Kırıkkale, Ankara otobüslerinin kalktığı yere yakın idi. Evlerinin kapısını çaldığımda rahmetli eşi Sabiha hanım kapıyı açtı. Sağolsun izzeti ikramda hiç bir kusur göstermedi. Rahmetli eşi Sabiha hanım benim kuru fasulyeyi, kırmızı domates turşusu ile birlikte yemeyi ve üstüne çay içmeyi sevdiğimi bilirdi. Evlerinde kuru fasulye ve kırmızı domates turşusu olmamasına rağmen bir komşusundan fasulye diğer komşusundan da kırmızı domates turşusu almış ve Allah razı olsun beni o şekilde ağırlamıştı.

Aradan yıllar geçti ve Ahmet Ağabeyin 94 yaşında, hasta, yataktan kalkamaz durumda olduğunu öğrendim.

Kırıkkale’de kendisini ziyaretine gittim. Kendisine ihtiyacı olup olmadığını, ailemizin büyüğü olduğunu, bize düşen görevin olup olmadığını sordum. Rahmetli kesin ve net bir cevap verdi:

"Hiçbir eksiğim de yok, ihtiyacım da yok. Allah’a çok şükür her şeyim de var. "Oğlan dayıya kız halaya çeker" derler. Rahmetli babam da başkalarının işini görür, kimseden isteği olmazdı.

Rahmetli soyadı gibi sağlam ve doğru yönlü bir adamdı. Rahmetlinin çalıştığı fabrikadan emekli olarak ayrıldığı iş yerine duyduğu minnetle yaptığı hareket herkese örnek olmalı diye düşünüyorum.

Hiç kimseye çalıştığınız iş yerinin eşiğini öpün demek istemiyorum. Yanlış anlaşılmasın ama minnet duymakta da fayda var. Yanlış hatırlamıyorsam Ahmet ağabeyin emekli olduğu yıl Tariş’in tezgahlarının işçileri tarafından parçalandığı senelere rastlıyor.

İki olay arasında fark mı var ?... Bana mı öyle geliyor ?...

Ama şu da bir gerçek, herkes kendisine yakışanı yapar.

En güzel günler sizlerin olsun.