Dünya koronavirüs salgını nedeniyle zor durumda. Geri kalmış, ekonomisi kötü olan ülkeler, daha da zor durumda. Üzgünüm ülkemiz de bu tablo içerisinde. Hal böyle iken, iktidarın Kanal İstanbul önceliği hız kesmiyor. İnsanlar evlerinden çıkamıyor, yarınından endişeli, zorunlu faturalarını ödeyememe kaygısı taşıyor, tek sorunumuz Kanal İstanbul mu?

Ülkenin gündemi sosyal, siyasal ve ekonomik konularda son derece yüklü fakat koronavirüs belası her şeyin başında. En başta ekonomi, işsizlik geliyor. Yatırımlar durmuş. Elde ne varsa satılmış, üretim tesislerinin kapısına paslı kilitler vurulmuş. Tekstil işletmeleri çökmüş, köylü eskisi kadar bile pamuk üretemiyor. Tütün fabrikaları kapanmış, köylünün belli başlı gelir kaynaklarından tütün ekimi durmuş. Şeker fabrikaları satılmış, makineler durmuş, köylü şeker pancarı üretemiyor.

Türkiye 130’u aşkın ülkeden 130’u aşkın tarım ürünü dışalımı yapıyor (ithal ediyor.).

Rusya’dan 5 milyon tona yakın buğday bile ithal ediyor ki iç üretimin 1/4’ü…

83 milyonu aşan yerleşik nüfusun karnını doyuracak buğdayı bile üretmekten aciziz!

Hiç düşündük mü? Sudan gibi çooooook geri kalmış, insan ve hayvanlar arasında bulaşıcı hastalıkların kol gezdiği bir Müslüman ülkeden at, eşek, katır eti” almaya kalktık! Basında çıkan haberlere ilgili Bakanlıktan net bir yalanlama bile duymadık.

bir fiyaskodur, skandaldır, utanılacak durumdur.

•Azıcık uygarlaşmış hiçbir ülkede, hiçbir iktidar halkını böylesine hor göremez.

Kısacası tarım ve üretici köylü başta, hemen tüm ekonomik sektörler, ülke tarihinin en ağır ekonomik bunalımını yaşıyor. İşsizlik tavan yapmış. Üniversite mezunları asgari ücretten bile iş bulamaz olmuş. Milyonlarca insan işsiz, umutsuz..

Beş milyonu aşkın insan SGK’ya zorunlu GSS primini = ek vergiyi ödeyemediği için sağlık hizmeti alamama yıkımı ile yüz yüze..

•Üniversite öğrencisini aç bırakmış bir iktidarımız var. Bir öğün yemeğe muhtaç öğrencilerimizin, yaşamın baharında kendisini denize atığını unutmadık. Ailelerin çocuklarıyla toplu intiharları yaşandı bu ülkede. Kriz nedeni ile başka ülkeler 1000’er dolar para dağıtırken halkına, “Siz parayı düşünmeyin o bizim işimiz” derken, mevcut iktidar söz verdiği kolonya ve maskeyi bile dağıtamadı.

İktidar hepsine kendince bir kulp uyduruyor..

Ülkemizin artık katlanılmaz, yürek dayanmaz dertlerine kör, sağır ve dilsiz.

Siyaset bilimi tarihinde benzersiz bir siyasal kadro, bir cehennem kazanında ülkeyi kaynatıyor!

* * *

Kısacası “Ayranımız yok içmeye” ama iktidarın başı tutturmuş “Kanal İstanbul da Kanal İstanbul”! Elli milyon $ bulamayıp (!?) ülkenin seçkin savunma sanayii kurumu Sakarya Tank Palet Fabrikasını bir yandaşı ile birlikte Katarlılara 25 yıllığına “kiralayan” AKP iktidarı, bu talana “peşkeş” diyen ana muhalefet liderine bol sıfırlı – yıkıcı tazminat davası açıyor susturmak için.75 milyar TL’ye mal olacağı kestirilen kanal projesini dayatıyor. Kendi deyimiyle “Çılgın Proje“! Ülkenin kalabilen, yağmadan şimdilik kurtulmuş tüm varlığı “Varlık Fonu”nda kumar masasında rehin! Bu A.Ş. statülü fonun patronu, Yönetim Kurulu Başkanı AKP’nin başı.. Damadı da hazinedarı.. Ülkenin – halkın tüm nefes boruları tıkanmış. Milletin basireti bağlanmış.. Apaçık bir yok oluş – yok edilme diz çöktürme süreci dayatılmakta Cumhuriyete!

Varsayalım İstanbul Kanalı projesi, ülkemiz insanına çok büyük bir akçalı (mali) yük olduğu halde, finansman bakımından üstesinden geliniyor olsun.. Bu olanaklıdır çünkü, borç gırtlağı da aşsa, Karadeniz’i bir ABD – NATO gölü yapmak isteyenler, bu stratejik emelleri için, fahiş fiyatla da olsa yeni borçlanma olanağı yaratırlar leş kargası kreditörleriyle. O kreditörler ki, 500 yıldır tüm dünyanın kanını, iliğini sömürerek edindikleri sermaye dağlarını gerçekte döndürmeye de mahkûmdurlar. Meş’um (lanetli) servetleri yeterince dolaşmazsa (sirküle etmezse) valör yitirir!

Libor + %7 tefeci faizi ile kur konsorsiyumu, bas uzun vadeli borcu, onlarca milyar $ daha borç binsin şimdiki ve gelecek birkaç kuşağın boynuna, daha da bağımlı olsun ülke içte ve dışta.. Ne gam.. Bu arada yandaşlara rantlar, besleme basına mamaya devam, komisyonlar oh ne ala..

İş salt bunlarla bitiyor mu? Sorunun tarihsel boyutu var. 1936 Montrö Sözleşmesi yönünden uluslararası ekseni var. Askerler susturulmuş, emekli komutanlardan “ÇOK CİDDİ GÜVENLİK SORUNU, nokta!” uyarıları sönümlenip gidiyor.. O Montrö ki, büyük Atatürk‘ün Lozan’ın eksiklerini gidermek için yıllarca, var gücüyle, dehası ve diplomatik hüneriyle ördüğü zafer!

Ekolojik denge açısından çok ağır ve dönüşümsüz çevresel yükleri var İstanbul Kanalı projesinin. Alanında gerçek uzman hiçbir bilim insanı bu projeyi doğru ve bilimsel bulmuyor. Projenin yalnızca çevreye vereceği dönüşümsüz zarar, geniş anlamda çok yönlü çevresel maliyet, hayali – belirsiz ve gerçekte olanaksız maddi getirinin kaç yüz bin milyon (!) kez üstünde acaba?!.

Bu Kanal girişimi, asla ve asla Türkiye’nin ivedi ve öncelikli sorunu değildir.

Derhal gündemden düşürülmesi gerekir. İlk sırada ele alınacak sorunların başında halkın aş, iş, ekmek, güvenlik ve gelecek kaygısı sorunlarının çözümü geliyor. Adalet ve demokrasi geliyor.

SÜRECEK