Türkiye'de az da olsa; vakum pres makineleri olan iki İtalyan firma vardı. Morando ve Bonjiyani. Bonjiyani kiremit presinde hala dünya lideri olan firmalardan birisidir. Morando sonraları yaşadığı krizlerden kurtulamayarak kapandı. O tarihlerde biz Morando'yu daha güçlü olarak biliyorduk.

Halit Hamoğlu Morando'nun, Milano'da olduğunu söyledi. Biz Almanya'dan İsviçre'ye girerken Konstanz gölü yanında olan Konstanz şehrindeki Riter Werke fabrikasını gezmiş, orada bize tercümanlık yapan kişinin İtalya'da da faydalı olacağı düşüncesi ile yanımıza almış, ilerliyorduk.

İsviçre'den İtalya'ya girmiş, Milano'ya yaklaşmıştık. Ben; "Milano'da yemeğimizi yiyelim. Lokantanın telefon rehberinden Morando'nun adresini buluruz. Gidelim görüşelim!" dedim.

Öyle de yaptık. Yemekten sonra adresi aramaya başladık. Yol boyunca tercümanımızın Almancası hiç bir işimize yaramadı. İtalyanlarda yabancı lisan bilen sayısı çok azdı. İş benim Tarzancaya kalmıştı.

Elimizdeki adrese ve isimlere göre uygun yerlerde bulunuyorduk, ama fabrikaya benzer bir görüntü yoktu.

Bardaktan boşalırcasına yağmur başlamıştı. O yağmurun altında adres soracak adam bulmak çok zordu. Ayrıca etrafta dükkan vs. gibi alışveriş yapılan yerler de yoktu. Yağmurdan kaçmaya çalışan, lisanını bilmediğimiz insanlardan bilgi almanın zorluğunu o gün anladım.

Aslında biz adresin içinde adres arıyormuşuz. Firmanın bulunduğumuz bölgede temsil bürosu varmış. Elimizde bulunan mevcut adres te büro adresiymiş. Zili çaldık. Genç bir hanım kapıyı açtı. Yağmurdan olsa gerek ciddi şekilde sıkışmıştık. Kapıyı açan genç bayana, "tuvalet" dedik ve hızlı bir şekilde içeri girdik.

ihtiyacımızı giderdikten sonra sekreterden bilgiler almaya başladık. Morando fabrikasının Milano'da olmadığını Torino'da olduğunu öğrendik. Sekreter fabrikaya telefon açıp Almanca bilen tercümanımız vasıtası ile Türkiye'den görüşmeye geldiğimizi anlattı. Onlar da bizleri bekleyeceklerini ama Almanca bilen sekreterlerinin o gün düğünü olduğunu, balayına çıktığını, mühendislerinden birinin İngilizce bildiğini söylediler.

Biz gece geç bir vakitte Torino'ya ulaştık. Ertesi gün fabrikayı gezerken mühendis İngilizce anlatıyor, ben de tarzancamla anlayabildiklerimi aktarıyordum. Meslek görüşmesi olduğu için; işe yarar çevirilerim oluyordu ama bir taraftan da tercümanımız işe yaramıyorum diye kıvranıyor, diğer taraftan da İtalyan mühendis anlatmakta zorlandıkça;"To speak problem" deyip duruyordu.

gün boyunca süren gezimizde, sinirlerimizin gerildiği, kavga ettiğimiz günler de oldu. Milano'da bir taraftan yağan yağmura yakalanıp, bir taraftan da o zorlukları çektim ama Halit Hamoğlu'na bu konuda hiç kızmadım. Çünkü içerisinde bulunduğumuz telaş hali insanda kızma gücü bile bırakmıyordu.

Saraçoğlu'na gelince; Çorum'da, "O kadar yeri nasıl gezebildiniz, lisan bilmeyerek?" dedikleri zaman, "İlhan bir felaket. Bütün lisanları biliyor. İngiliz ile İngilizce, İtalyan ile İtalyanca, konuşuyor" demiş.

Hayat böyle, bilmeyenin yanında azcık bir şeyler bilirseniz; sizi alim sanabiliyorlar. Halbuki; ikisi de liderlik vasfı olan insanlardı.

Sağlıklı en güzel günler sizlerin olsun.