Bu ülkenin insanları, şairlerini doya doya okuyamadı.
Bu ülkenin insanları, yazarlarını da doya doya okuyamadı.
Çünkü bu ülkede şairler de paylaşılmıştı, yazarlar da.
Çünkü bu ülkede ozanlar da paylaşılmıştı, türküler de.
Ve toplum, öyle iki kampa ayrılmıştı ki:
Nazım Hikmet, Ahmet Arif bizim kampın idi...
Necip Fazıl, Mehmet Akif karşı kampın idi...
"Aldırma gönül aldırma..." bizim kampın idi...
"Çırpınırdı Karadeniz..." karşı kampın idi...
Yani bizim kamp Akif’i okumamıştı, karşı kamp Nazım'ı. Bizim kamp Akif'i cumhuriyet karşıtı bilmişti, karşı kamp Nazım'ı. Oysaki ikisi de cumhuriyet yanlısı idi. Ancak bakış açılarına göre eleştirileri vardı.
* * *
Mehmet Akif, baba tarafından Arnavut, anne tarafından Özbek kökenlidir.
20 Aralık 1873 yılında doğmuş, 27 Aralık 1936 yılında ölmüştür.
Osmanlıda son dönemin, Cumhuriyette ilk dönemin önemli şairidir. İstiklal Marşı'nın yazarıdır. "Vatan şairi" ya da " milli şair" olarak anılır.
O, şairdir, öğretmendir ama ilk mesleği veterinerliktir. Hoş da bir anısı vardır:
Adamın biri Akif’e yaklaşarak sorar:
-Senin için baytar diyorlar.
Akif hiç istifini bozmadan cevap verir:
-Evet, yoksa bir yerin mi ağrıyordu?
Akif, güzel ve özlü sözler de söylemiştir.
"İki insan vardır: Zaman geçtikçe hatalarıyla yüzleşen, zaman geçtikçe yüzsüzleşen!"
"Aslını gizleyemez insan, giydiği kaftanlarla. Bilmez ama kendini kandırır, söylediği yalanlarla!"
Sanki bugünün Türkiye'sini görmüş, bugünün Türkiye'sini okumuştur Akif.
* * *
Anadolu işgal edilmiştir. Kurtuluş Savaşı başlamıştır. Akif, Atatürk'ün daveti üzerine Ankara'ya gelir. Burdur Milletvekili olarak yemin eder. 1920-1923 arası Milletvekilidir. O, inancı gereği cami cami gezer, halkı vatan savunmasına çağırır.
Zeki Saruhan'dan bir alıntıyla devam edelim:
"5 Kasım 1920 Cuma günü Kastamonu'nun ünlü Nasrullah Camii kürsüsüne çıkar. Amacı Sevr Anlaşmasını halka anlatmaktır. Halk bu kölelik anlaşmasını şimdiye kadar başka kimseden bu kadar açık ve anlaşılır biçimde dinlememiştir. Herkes dehşet içindedir. Ortalığı müthiş bir heyecan kaplar, insanlar ağlamaktadır. (...) Mehmet Akif bu konuşmasında, Avrupalıların ikiyüzlülüğünü ve Sevr Anlaşmasının niteliklerini anlattıktan sonra halkı birlik olmaya çağırır. Konuşmanın metni Anadolu'nun bütün illerine, sancak ve kazalara, valilere, kaymakam ve müftülüklere gönderilir. Halkın duyacağı şekilde yüksek sesle okutturulur."
* * *
Akif inançlı bir kişidir. İnançlı bir yurtseverdir. Onun bu kimliğini en güzel Nazım Hikmet vurgulamıştır. Bursa cezaevinde yazdığı "Kuvayı Milliye Destanı"nda der ki;
"Saat beşe on var.
Kırk dakika sonra şafak sökecek.
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.
Bilmem ki nasıl anlatsam,
Akif, inanmış adam."
Evet, o gün Anadolu'nun ve İstanbul'un işgaline karşı mandacılığı isteyenler vardı ve de memnundular. Ama hemşerimiz Soner Yalçın der ki,
"Memnun olmayanlar da vardı: Mustafa Kemal ve bir avuç arkadaşı...
Samsun'a çıktılar.
Onu kısa bir süre sonra Mehmet Akif gibi yurtseverler takip etti."
İşte öteki kampın dediğimiz Akif, böyle bir şair idi.
Ve soralım şimdi:
Mehmet Akif, aslında kimlerin şairi idi? ABD ordusuyla birlikte Irak'a, Suriye'ye, Libya'ya askeri müdahale için can atanların mı? Yoksa bu can atanlara, karşı duranların mı?
Elbette, verilecek cevap bellidir.
O, İstiklal Marşı'nı, Çanakkale Destanı'nı yazan...
O, Emin Çölaşan'ın da dediği gibi parasal ödülü almayan...
Ve o, inanç değerleri yüksek bir yurtsever olan...
Ve de o, Cumhuriyet karşıtlığına bırakılmayacak olan şair, yani bizim şairimiz idi.