Dünkü yazımın sonunu “O, cumhuriyet karşıtlığına ve karşıtlarına bırakılmayacak olan bir şair, bizim şairimiz, bu ülkenin şairidir. Evet, o bu ülkenin, bu toplumun şairidir. Şairidir ama…” diye bağlamıştım.

*       *       *

Yıl 1966...

Dönemin büyük gazetelerinden Tercüman gazetesi, Akif’in oğlu Emin Ersoy’un bir gecekonduda harap halde yaşadığını haberleştirir. 

MTTB’nin o dönem Başkanı olan Rasim Cinisli ve arkadaşları harekete geçer. Emin Ersoy’u alıp, MTTB’nin spor salonunda bir odaya yerleştirirler. Yatak, yorgan, üstüne kıyafet temin ederler. Düzgün bir şekilde beslenmesini sağlayacak ortam hazırlarlar. 

Ancak 1966 Kasım’ında Cinisli, MTTB seçimini kazanan İsmail Kahraman’a başkanlığı devrederek askere gitmiştir.

Ama Emin Ersoy, Cinisli’nin askerdeki adresini bulmuş, bir mektupla “MTTB’den kovulduğunu, perişanlık içinde olduğunu” iletmiştir. 

Ve şair, yazar, gazeteci, araştırmacı Sunay Akın’dan bir alıntı:

“Yıl 1966… Cağaloğlu'ndaki bir köşe yazarının odasına üstü başı bakımsız, kirli sakallı biri girer. Adını söyledikten sonra yazardan kendisine yardım etmesini ister.” 

İşte bu yazar Çetin Altan’dır.

*       *       *

Ve söz Çetin Altan’da: 

Yaşanan bir sahipsizliği ve arkasındaki dramı anlatan bu acı örneği  Çetin Altan, 2006 yılı başlarında SkyTürk´te bir bayram sabahı katıldığı programda açıklar.

“1966 sonları, bir öğle sonrası odamdayım. ‘Sizi biri görmek istiyor’ dediler. ‘Buyursun’ dedim.

İçeri tıraşı uzamış, üstü başı bakımsız, yaşlıca, çelimsiz bir adam girdi. Hazırolu andıran bir duruş ve hafif bükük bir boyunla;

‘Bendeniz Mehmet Akif’in oğluyum’ dedi.

Bir anda ne olduğumu şaşırdım. Nasıl şaşırdım bilemezsiniz.

Eski bir dostluk havası yaratmak istercesine;

‘Oooo buyurun buyurun, nasılsınız?’ türünden bir yakınlık göstermeye çalıştım. 

O, tavrını bozmadı; ‘Rahatsız etmeyeyim, sizden ufak bir yardım rica etmeye gelmiştim’ dedi.

Gökler mi tepeme yıkıldı, yer mi yarıldı da, ben mi yerin dibine geçtim; doğrusu fena, allak bullak oldum.

Ve tek yapabileceğim şeyi yaptım, cüzdanımı çıkartıp uzattım. 

O, bükük boynuyla: ‘Siz ne münasip görürseniz’ dedi.

Cinnet cehennemlerinin tüm yıldırımları düşüyordu yüreğime. ‘Durun bakalım neyimiz varmış’ gibilerden cüzdanı açtım; içinde ne varsa çıkardım, fazla bir şey de yoktu, elimde tuttum. Bir iki adım attı. Sanırım sadece bir 10 yahut 20 lira aldı.

‘Çok çok teşekkür ederim, rahatsız ettim’ dedi ve çıktı gitti.

Aradan bir ay geçti geçmedi; gazetelerde küçük bir haber ilişti gözüme:

Beşiktaş’taki çöp bidonlarından birinde Mehmet Akif’in oğlunun ölüsü bulunmuştu!

Bu hadiseyi her hatırladığımda yüreğim dağlanır, isyan duygularım kabarır ve sorgulamadan edemem kendimi.”

Evet, İstiklal Marşı şairinin emaneti beş parasız çöp bidonlarında ekmek karıştırırken ölmüştür. Sahibi yoktur, babasından herhangi bir miras da kalmamıştır.

*       *       *

Yıl 1985... Üsküdar Belediyesi, emekli maaşıyla geçinmeye çalışırken hastalanan, zor ve bakımsız günlerin ardından gözlerini hayata kapayan bir adamın cenazesi ortada kalmasın diye tüm masrafları karşılar. O unutulan insan, Tahir Ersoy'dur. Mehmet Akif Ersoy'un diğer oğlu… 

Yıl 1991… Beyoğlu'nda bir evin kiracıları, kirayı ödeyemedikleri için sokağa atılır. Onlar, Mehmet Akif Ersoy'un kızı Suat ve torunlarıdır.

Bitmedi…

Akif, ilk Meclis’te Burdur vekiliydi. Bu vesileyle 2013 yılında bir adım atılır; Akif’in şehirde kaldığı söylenen Çelikbaşlar Konağı restore edilir ve “Mehmet Akif Ersoy Kültür Evi”ne dönüştürülür.

Ve “Kültür Evi”nde Akif’e ait bazı mektup ve belgelerle birlikte, Akif’in bir de silikon heykeli sergilenir.

Ama 2016’da Burdur’a atanan Vali Şerif Yılmaz bir karar verir. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Ek Hizmet Binası olarak kullanılmak üzere Kültür Evi boşaltılır.

Kararı takiben şehirdeki üniversite devreye girer. Sergilenen her şey taşınır. Böylece bodruma atılıp küflenmekten kurtarılır.

*       *       *

İşte, daha kurtuluş savaşının başında İstiklal Marşı’nı yazan Mehmet Akif…

İşte, “İstiklal Marşı” için devletin verdiği para ödülünü almayan Mehmet Akif…

İşte ticarete alet olmasın diye de, “İstiklal Marşı”nı kitabına almayan Mehmet Akif… 

Ve işte onun çocuklarının yaşadığı acı bir yaşam öyküsü…

Ve de durup, bir kez; bir kez değil bin kez düşünmemiz gereken bir dram…