Başlıkta sorduğum soruya yine kendim yanıt vereyim: Yıllardan beri ne olmuşsa, yine o oluyor. Bir Hükümet Taslağı ile Bakanlık merkez teşkilatı, müsteşar hariç, görevden alınıyor, yerlerine başkaları getiriliyor. Yine bütün okul müdürleri ve yardımcılarından 4 yılını dolduranların hemen, doldurmamış olanların da doldurdukları anda görevlerine son veriliyor. Diğer bir radikal değişiklik ise Talim ve Terbiye Kurulu’nun görevlerinde.
Tasarı ile Talim Terbiye’nin yetkileri kısıtlanıyor; Kurul’un görev ve yetkileri, Milli Eğitim mevzuatı konusunda ‘karar vermekten’ ‘görüş bildirmeye’ çevriliyor. Böylece kurulun statüsü ‘danışman’ seviyesine düşürülüyor.
Bu çapta bir değişiklik MEB’de olmuş mudur? Sanırım 12 Eylül ihtilali sonrasında Kamuda teşkilatlanmayı yeniden düzenleyen yasa çerçevesinde büyük çapta değişiklik yaşanmıştı. Önceki Bakan zamanında daire başkanı ve üstü epeyce bürokrat uzman veya müşavir kadroları ile Beşevler’de kızaktalar.
Her ne ise, MEB’in çeşitli zamanlarda ne kadar bürokrat değiştirdiğini sayacak halimiz yok. Kanıksadık da zaten. Gelen giden indiriyor, çıkartıyor. Yine de ne verimli teşkilatmış. Hiç yetişmiş eleman sıkıntısı çekmiyor maşallah!
70’li yıllarda yaşlı bir öğretmen Milli Eğitimden bahsederken “Ah! Evlat dedi. Sen daha meslekte yenisin. Bizim Bakanlığımız ulvidir. Çünkü görevlerimiz ulvidir. Kutsaldır. Fakat “bu Bakanlığın adını değiştirmek lazım” deyince merakla sordum. Ne olabilir ki hocam dedim. Ülkemizin eğitim-öğretiminden sorumlu Bakanlık. Adı da ancak ve ancak Milli Eğitim Bakanlığı olur dedim. Doğrusu o da evlat dedi. Şu an yaptıklarına bakıyorum; Milli Yakım Yıkım Bakanlığı diyesim geliyor dedi. Bu espride büyük gerçek payı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Partiler üstü olması gereken bu Teşkilat ne yazık ki en çok siyasete batmış bir halde. O yüzden de her gelen geçmişte şu işler düzgün yapılmış, biz onları koruyacağız. Üzerine şunları katacağız demiyor. Her şeyi sil baştan yıkıyor. Sonra bir haftada hazırlanıp, bir gece yarısında çıkan yasalarla sistemi güya yeniden düzenliyor.
Eğitim ile ilgili kararların ülkenin geleceğini etkilediğini söylemek kahince bir söz olmasa gerek.
Geçmişte ne kadar politize olursa olsun, Bakanın hemen sağında bir Talim Terbiye Kurulu vardı. Eğitim Programlarından tutun önemli politikalar, stratejiler bu kurulda kabul edilir, sonra uygulanırdı. Bakanlar, Talim Terbiye Kurulu Kararlarına itibar ederler. Oradan çıkmış bir kararsa gönül rahatlığı ile uygularlardı. Bir bakıma Talim Terbiye Kurulu Milli Eğitimin beyni idi. Keşke bu Kurul ile oynanmasaydı diye düşünüyorum.
Milli Eğitimin eskileri bu hikayeyi bilirler: Cumhuriyet’in yetiştirdiği belki de en büyük eğitimcilerimizden birisi Talim Terbiye Kurulu üyeliğine getirilmiş. Tanıyanlar, arkadaşları “hayırlı olsun” ziyaretine gitmişler. Bir kaç tanesi “efendim sizin gibi eğitimin duayeni sayılacak birisine şöyle bir müsteşarlık, genel müdürlük verilmeliydi” diyecek olmuşlar, Hoca, arkadaşlar iltifatınıza teşekkür ederim. Unutmayın ki “ben Milli Eğitimde en yüce mevkiye geldim” demiş. İşte Talim Terbiye Üyeliği bu demektir.