Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, dün gece bir kararname çıkartarak, 2517 yargıç ve savcının görev yerlerini değiştirdi. Her yıl bu aylarda yaklaşık aynı sayıda yer değişikliği öngören kararnamelerden farklı bir durum oldu bu yıl. Atamaları yapan HSYK 1. Dairesi üyelerinden Teoman Gökçe, henüz kararname yayınlanmadan zehir zemberek bir açıklamayı kamuoyu ile paylaştıktan sonra daire üyeliğinden istifa etti.
Sayın Üye’nin istifasını önemli kılan özelliği, Hükümet tarafından ‘ Paralel‘ olarak nitelendirilen yapıya, yine hükümete yakın kaynaklar tarafından yakın olarak gösterilmesi.
Ne diyordu açıklamasında Sayın Gökçe? ‘’Bu kararname ile…kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, hâkimlik-savcılık teminatı, masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı ile kanun önünde eşitlik ilkeleri ciddi boyutlarda zarar görmüştür. ‘’
İnsan bir tuhaf oluyor değil mi?
Halbuki bu sözleri bizler, 2009’dan bu yana söylemekten bitap düşmüştük. Hem de Sayın Gökçe’nin de içinde bulunduğu HSYK 1. Dairesi tarafından dizayn edilen, özel yetkili mahkemelerin kararlarını duydukça söylemiştik. Suçlamaları onuruna yediremeyen yurtsever insanların intiharlarının ardından söylemiştik. Yurtdışı görevini bırakıp savcılığa savunma yapmaya geldiği halde, ‘kaçma şüphesi var’ gibi komik gerekçelerle hapishanelerde ölmeye mahkum edilen insanların haberlerini okudukça bir daha , bir daha söylemiştik.
Sayın Gökçe devam etmiş : ‘’ Bu kararnamelerle, haklarında o yerdeki görevlerini yapmaya engel olacak herhangi bir soruşturma veya disiplin cezası olmamasına ve bu yönde bir talepleri bulunmamasına rağmen, … yürütülen yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarında görev alan hâkim ve savcılar ile bu soruşturmalarla hiçbir ilgisi olmayan hâkim ve savcılar söz konusu soruşturmalar bahane edilerek başka şehirlere atanmışlardır…11 Haziran Çarşamba günü görüşmeleri tamamlanan Türk yargı tarihine “Kıyım Kararnamesi” olarak geçecek 2014 yılı yaz kararnamesi ile 16 Ocak’tan sonra çıkarılan kararnamelere benzer fakat onlara göre, daha hukuksuz, daha ilkesiz ve daha tutarsız atamalar gerçekleştirilmiştir. ‘’
Sayın Gökçe son derece haklı. 17 Aralık’ta yapılan operasyonlarla gün yüzüne çıkan soruşturmalarda görev alan yargıç ve savcılar, sırf görevlerini yaparlarken hükümet mensuplarının ayaklarına bastıkları için oradan oraya savruldular.
İyi de insanın Sayın Gökçe’ye sorası geliyor:
- 12 Eylül 2010 Referandumu sonrası göreve gelir gelmez , elinize tutuşturulan listelerle, hükümete ve kendinize uzak gördüğünüz yılların yargıç ve c. savcılarını ülkenin doğusundan kuzeyine nedensiz yere sürgün ederken de aklınıza gelmedi mi bu sözleri söylemek? Sahi ilk taşı ‘öteki’ gördüklerinize atarken, hükümetin mancınığını gönüllü olarak omuzlamadınız mı?
Deniz Feneri soruşturmasını yürüten namuslu savcılar, henüz haklarındaki dava sürdüğü halde, Kurul’un internet sitesinde ‘suçlu ilan edilirken’ , bunu eleştirmek gelmedi mi hiç aklınıza?
Keşke o günlerde de bugün yazdığınız bildirinin birazını yazsaydınız da, biz de sizin sözlerinize ‘balyoz gibi’ diyebilseydik.
Elbette Sayın Gökçe için yaptığımız bu eleştiriler, 11 Haziran kararnamesini haklı göstermiyor. Bu kararname de tıpkı 2010 Referandumu sonrasında çıkartılan benzerleri gibi; liyakate, kıdeme, yaşa bakılmaksızın, ‘bizden olanlar- olmayanlar, işimize yarayacaklar- zararlılar’ mantığıyla çıkartılmıştır. Hatta, 2014 Ekim Ayı başında yapılacak Hsyk üyelik seçimine hazırlık amaçlıdır. Bu nedenle Ülkedeki bazı siyasal gruplar, cemaatler, mezhepleri temsilen kimi yargıç ve savcılara, kriterlere bakılmadan, emaneten! unvanların dağıtıldığı bir seçim rüşveti kararnamesidir. Henüz bir-iki yıllık mahkeme başkanları ile başsavcı vekillerinin unvanları, yeteneksizlikten ziyade hükümetle ters düşen grup tarafından atandıkları için geri alınmıştır.
Kararnamenin ilginç bir yanı da, Hükümet’in avukatları yargıç yapma aşkının abartılması gibi görünüyor. Adli yargı kararnamesinin son on bir ismine dikkatlice bakılınca, 2014 Ocağında kur’a çeken (kimileri hala mesleğe başlamamış) kimi yargıç-savcıların, üç ay gibi kısa bir sürede yer değiştirdiklerine , hatta hiç kürsü yargıçlığı yapmadan Yargıtay tetkik hakimi olduklarına tanık oluyoruz. Cumhuriyet tarihinde ilk kez İstanbul’a kur’adan yargıç ataması yapılmasının ardından böylece hiçbir kürsü tecrübesi olmayanların, jet hızıyla, uzmanlık gerektiren Yargıtay tetkik hakimliğine atandıkları anlaşılıyor. Bizler de, böyle oluşturulan yüksek yargıdan adalet bekliyoruz.
Şimdilerde bir de Yargıtay ve Danıştay’ı dizayn etme sürecinin hazırlıkları başlamış durumda.
Hem Hükümet’e , hem de ‘paralel’ denen hayali yapıya dememiz o ki; Kavganızı evinizin içinde yapın. Bu kavgayı yargı üzerinden yürütmek, topluma fena halde zarar verecektir. Yargıyı ele geçirilecek bir kale olarak görmesin kimse. Ele geçirmenin sonu olmayacak zira. Gelin hep beraber, hak eden vicdanlı yargıç – savcıları, hak ettikleri görevlere atayalım. HSYK seçiminden her grup elini çeksin. Hükümete ya da cemaatlere teslim yargı yüksek kurulları, ancak üçüncü dünya ülkelerine mahsustur. Bizim, eğer kendi hallerine bırakılırlarsa, ülkede adaleti sağlayacak binlerce yargıç ve savcımız var.