“Mal alıp mal sattık.

Üstüne cepten kattık”

Pazar yerleri vardı. Mal pazarında büyük baş, küçükbaş hayvanlar satılırdı. Ekin pazarında buğday, arpa gibi her yörenin kendine özgü tarım ürünleri…

Ege bölgesinde Manisa iline bağlı Kırkağaç kasabasına gitmiştim. Yeni tanıştığım bir Kırkağaçlı kendisinin öküz pazarında evinin olduğunu söylemişti.

Günümüzde böyle bir semt adını söylemek yürek ister. Mutlaka o semtin adı değişmiştir. At pazarı, Saman pazarı Ankara’nın en çok bilinen yerlerindendir.

Zaman içerisinde insanların davranışları, üretim ilişkileri değiştikçe pazar yerlerinin adı değişti. Günümüzde kimse Öküz pazarına gitmez. At pazarının, saman pazarının sadece adı kaldı.

Zenginliğin simgesi deve kervanları yok oldu. Köyleri dolaşıp kırık leblebi, lokum, bisküvi satan; karşılığında buğday, koyunyünü, tavuk yumurtası alan çerçiler de yok oldu.

Bakkal amcalar vardı. Komşuya gidenler evlerinin anahtarlarını bırakırdı. Mahalleye yeni gelenler, gideceği evi arayanlar öncelikle bakkala giderdi. Oğluna kız arayanlar, gelin adayının huyunu suyunu bakkal amcadan öğrenirdi.

Bakkal amcalar ailenin bir parçasıydı. Tezgah altında duran veresiye defterinin sayfaları dolup taşardı. Onlar, müşterilerinin maddi durumlarını bildiklerinden sıkıntıda olanların her zaman yanında durmaktan çekinmezlerdi.

Onların derdi para kazanmaktan çok insan kazanmaya yönelikti. Banka kartları, hesap kesim tarihi, icra takibi onların defterlerinde yer almazdı.

Şehirler büyüdü. İnsanlar değişti. Ankara, İstanbul gibi büyük yerleşim yerleri göçler nedeniyle tanınmaz hale geldi.

Her şey değişiyordu. İnsanlar da değişmeliydi. Pazar yerlerinin bakkalların manavların yerini marketler almaya başladı. Marketler büyüdü. Süpermarketler, hipermarketler derken grosmarketler ortaya çıktı. Büyüdükçe büyüdüler. Ülke sınırları onlara dar geldi. Aynı adı taşıyan uluslar arası marketler boy gösteriyor.

Marketler çoğaldıkça çoğalıyor. Bakkal amcaları, yerel marketleri bitiren anlayış farklı bir alana yöneldi. Adı sanı bilinen bir market yeni bir şube açmış. Çok geçmeden onun rakibi o civarda yeni bir şube açıyor. İkinci, üçüncü, dördüncü derken yenileri boy gösteriyor. Sadece büyük şehirlerin en kalabalık caddelerine şube açan marketler, nüfusu az olan illere, ilçelere birden çok şube açmaya başladı.

Var olan rekabet, kesinlikle bitmeyecek kavgaya dönüştü. İlk akla gelen bu kavgadan tüketicilerin kazançlı çıkacağı yanılgısı. Kazançlı görünen asıl kaybedenler.

Başka ülkelerde oldukça ağır koşullarda çalıştırılan market personeli varmış. Ürünlerin satış bedellerini düşük tutabilmek için personel giderlerini düşük tutmaya çalışıyorlarmış.

Üreticiler açısından farklı sorunlar var. Küçük üreticiler ürünlerini pazarlamakta sorunlar yaşıyor. Kazançları düşüyor. Basında ara sıra yer alan haberlere göre maliyeti düşük tutabilmek için görmek, duymak istemediğimiz olumsuzluklar yaşanıyor.

Marketler kavgasında üreticilerin, tüketicilerin kazançları tartışılır. Pazar yerlerinde, şehirlerin gözde yerlerinde gönülden uzak olduğu için gözden uzak olan satıcılar var. Satmaya çalıştığı ürünlere bakıyorum. Satıcılar, genelde kendilerinin üretmiş olduğu ürünlerin tamamını satmış olsalar. Ellerine geçen paranın tamamı kazanç olsa bir amele yevmiyesi (gündeliği) bile kazanamıyor.

Kuruşları kazanıyoruz. Bakkal amcalar gibi güzel insanları kaybediyoruz.