Bugün 24 Aralık 2013. Soracaklarımızı sormadan, önce küçük bir bilanço yapalım.
Yıl 1978, Aralık ayının 24'ü.
Günlerdir devam eden Maraş olaylarının katliama dönüştüğü, yani bir katliam günü.
Olaylar "Güneş ne zaman doğacak" filminin oynadığı Çiçek Sinemasına, 19 Aralık akşamı atılan bir patlayıcı ile başlar. Bir hafta sürer. Sanki bir el olayların büyümesini, tam bir mezhep çatışmasına dönüşmesini, büyük bir kırım yapılmasını ister!
Ve 24 Aralık günü bir katliama dönüşür.
Resmi kayıtlara göre 111 kişi ölmüştür. 1000'den fazla yaralı olmuştur. 552 ev, 289 işyeri yakılmış, yıkılmış, tahrip edilmiştir.
Diyebiliriz ki, Cumhuriyet tarihinin en kanlı günü Maraş'ta yaşandı.
Ve 12 Eylül darbesinin yol taşları döşenmeye başlandı.
O gün iktidarda, CHP'nin bağımsızlarla kurduğu hükümet var idi. Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı, Bülent Ecevit Başbakan idi.
Yıl 1980, Temmuz ayının 4'ü.
Bir aydır devam eden Çorum olaylarının katliama dönüştüğü gün.
27 Mayıs 1980 günü, Bakan Gün Sazak'ın öldürülmesi istenen fırsatı yaratmıştı. 28 Mayıs'ta ortam provoke edilmiş, katliamın fitili ateşlenmişti.
Bir ay boyunca süren olayların final günü 4 Temmuz 1980 Cuma günü oldu. Görünmeyen eller, "Alaattin Camisine bomba atıldı, yakılıyor" diye toplumu büyük ölçüde kışkırttı. Çorum en kanlı, en acı, hiçbir zaman unutamayacağı günü, o gün yaşadı.
Ve de 12 Eylül darbesine giden yolun son taşları da döşenmiş oldu.
Resmi verilere göre 57 ölü, 200'den fazla yaralı, 300'den fazla yakılan, yıkılan ev...
Söylemeye dilimiz varmıyor ama "o görünmeyen el" ya gerçekten bomba atsaydı, ya gerçekten yaksaydı, Çorum'un hali nice olurdu?
İktidarda MHP ve MSP'nin desteklediği Adalet Partisi, o günün adıyla "Milliyetçi Cephe Hükümeti" var idi. Fahri Korutürk Cumhurbaşkanı, Süleyman Demirel Başbakan idi.
Yıl 1993, Temmuz ayının 2'si.
Sivas'ın, belleklerden asla silinmeyecek yaşadığı en kanlı bir gün.
"Sivas ellerinde sazım çalınır..."
Diye başlayan Âşık Veysel'e Edip Akbayram'ın,
"Şu Sivas'ın elinde sazım çalınmaz
Güllerim yandı yüreğim dayanmaz" diye cevap verdiği gün.
Üç yıldır Banaz'da, dördüncüsünün Sivas merkezde yapılan "Pir Sultan Abdal Törenleri"nin kana bulandığı gün.
Oysaki,
"Varıp Pir Sultan'ı, analım dedik
Aşkın dolusuna kanalım dedik
Meydanda bir semah dönelim dedik" diyordu ozan Kızılgül.
Ama anamadı, aşkın dolusuna kanamadı, meydanda bir semah dönemedi Kızılgül.
Çünkü o gün kana bulandı Sivas.
İçinde şair, yazar, ozan olmak üzere 33 aydın yanarak can verdi o gün.
Ve Kızılgül o gün, şöyle haykırıyordu:
"Madımak'ta yanan 33 can
Artık her birisi bir Pir Sultan"
Dönemin hükümeti DYP-SHP koalisyonu idi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü idi.
Yıl 1993, Temmuz ayının 5'i. Yani Sivas katliamından 3 gün sonra.
Başbağlar köyünün kana bulandığı, evlerin yakılıp yıkıldığı gün.
Başbağlar, Erzincan ilinin Kemaliye ilçesine bağlı, Sünni halkın yaşadığı bir köydür.
5 Temmuz günü akşam ezanında köy baskına uğrar. Halk camiden çıkarılır. Olmayanlar köyün içinden isim isim toplanır. Kadınlar ve çocuklar bir tarafa ayrılır.
Erkekler kurşuna dizilir. Orada 29 kişi, yakılan evlerde saklanan l'i kadın 4 kişi yanarak can verir. Yani 33 köylü katledilir. Tüm evler yakılır. Okul yakılır. Cami yakılır.
Diyebiliriz ki, Sivas'ta Alevileri hedefe koyan "derin irade", Başbağlar'da Sünni katliamına imza atmıştı. Ve de kitlesel Alevi-Sünni çatışmasının fitilini yakmıştı.
O gün de dönemin hükümeti DYP-SHP koalisyonu idi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü idi.
Şimdi soralım:
35 yıl sonra Maraş'ta, 33 yıl sonra Çorum'da, 20 yıl sonra Sivas'ta ve 20 yıl sonra Başbağlar'da, yaşanan bu felaketin acıları belleklerden silinebildi mi?
Devlet o günden bugüne, bu olayları kınayıp, yaşanan acıları sarabildi mi?
Ve devlet ve de o gün devletin başında bulunanlar, bu felaketi yaşamış olan halktan bir özür dileyebildi mi?
Yani devlet Maraş'la, Çorum'la, Sivas'la, Başbağlar'la, genelde bu halkla ve yaşanan bu felaketlerle yüzleşebildi mi?
Ve daha da önemlisi, devlet bu olayların arkasındaki eli görebildi mi?
Herhalde verilecek cevap, koskoca bir hayır olacaktır.