Bu üçgen günahkârlar üçgeni...

En günahkârı da Maliye yönetimi...

Çiftlik Bank olayından sonra yeni önlemler alındığı konuşuluyor, yazılıyor.

Geçmişte benzer olaylardan sonra da önlemler alınmıştı. Yeni soygun şekilleri yaşandığına göre; önlem almada sınıfta kaldığımız ortaya çıkıyor.

Ben, sizlere geçmişte on sene yaşanmış, çok ses çıkartmamış bir olayı anlatarak yönetimin ne kadar zayıf kaldığını anlatayım.

- 1980 arasında ortalama enflasyon oranı yüzde 27'dir. Mevduat faiz oranı ise yüzde 6'dır. Yani parasını yüzde 6 faiz alarak kâr elde ettiğini düşünen sade vatandaş, yüzde 21 zarar etmektedir. Mevduat sahibinin bu zararı bankalara fahiş kâr olarak yansımaktadır. Ne zamana kadar? Turgut Özal iktidara gelip te yanlışı açıklayıncaya kadar. Ancak Rahmetli Özal'ın iktidarında da yaptığı işin ehli olmayan güvenilmeyecek insanlara verilen bankerlik hakkı sonrasında skandallar yaşanmış, dolandıranlar değişmiş, dolandırılan hep vatandaş olmuştur.

Şimdi ben böyle yazınca; dolandırılan vatandaşı masum göstermiş oldum. Olay irdelenince hiç te öyle değil. Bedava peynir, fare kapanında var. Onu kapmaya ulaşan fare de canından oluyor.

1950'li yılların ünlü dolandırıcısı Sülün Osman'ın "Esas dolandırıcı benim müşteriler. Büyük kazanç hırsı tuzağa düşmelerine neden oluyor. Galata Köprüsünü satın almaya kadar gidiyor." şeklinde konuştuğu rivayet edilir.

Bu konuda anlatılacak en kilit örneği; Rahmetli BOYNER dede vermiş.

BOYNER'ler Tosya kökenlidir. Yöresel deyimle boynu eğriye BOYNER denilmektedir.

Boyner dede son derece akıllı, prensipli, işini doğru yürüten, saygın bir tüccardır. Tosya'nın tüccarlarından oluşan bir grup Boyner Dede'ye gelip çok kârlı bir işe girişeceklerini, ortaklığa dahil olursa kendileri için güven oluşturacağını anlatırlar. Anlatılanları dinledikten sonra Rahmetli Boyner; "Ben girmem, kâr çok" diyor. Diyor da altın kuralı ortaya koyuyor; "Anormal kâr'ın olduğu işin sonu bozuk çıkar" demek istiyor.

Bank olayında dolandırılanlar, Rahmetli Boyner gibi meseleye bakmayı bilmemişler, acemi balık gibi dolandırıcıların ağına düşmüşlerdir. Geriye doğru bakılınca; benzer olaylar da ne yazık ki az değildir.

Bu kadar örneğin yaşanmış olmasına rağmen, nasıl oluyor da başka çeşitleri oluşuyor...

* * *

Çiftlik Bank olayı ile ilgili çok yazı yazıldı. Okunduğu zaman çoğunun geçmiş olayları iyi algılayamadığı görülüyor.

Bir örnek verecek olursak; Banker Kastelli ile Banker Yalçın'a aynı bakış açısından bakıldığı görülüyor. Banker bozuntusu çaycı Yalçın’la, devletin kendi kusurunu kapatmak için harcadığı gerçek bankerlerin karşılaştırmasını;saygın ekonomi yazarlarından GÜNGÖR URAS, Milliyet gazetesindeki köşesinde çok güzel özetliyor.

Uras Kastelli'nin intiharından iki gün sonra kaleme aldığı makalede özetle: "Cevher Özden'i (Kastelli) 1970'li yılların başında 'Tasarruf Bonusu' alıp satarken tanıdım. Son yıllardaki telefon konuşmamızın birinde 'Benim yaptığım işi şimdi Merkez Bankası ile hazine yapıyor' dedi.

Şimdi benzer çarkı Merkez Bankası ve Hazine döndürüyor. Ama daha kötü şekilde. (1) Çünkü Kastelli faizi enflasyonun altındaydı. Şimdi enflasyonun üzerinde faiz veriliyor. (2) Kastelli’nin döndürdüğü para sonunda üretime gidiyordu. Şimdiki çarkta eski borçların faizi ödeniyor.” şeklinde anlattığı yazısının sonunu ise:

"En önemlisi ana para yükümlülüklerinin karşılığı vadeli/vadesiz olarak tahvil ve sertifika şeklinde kasasında duruyordu. (İşte o nedenle tasfiye sonunda Kastelli’den anaparasını alamayan kalmadı.)

Kastelli’yi 'Ankara' yıktı. Önce Maliye Bakanı “Bankerlere para yatıranlar kumar oynuyor. Paralarını alamayacak” dedi. Ardından Merkez Bankası Başkanı bankaları toplayarak bankerlere tahvil ve mevduat sertifikası satmamalarını tebliğ etti. Tahvil ve sertifika girişi durunca, çark dönemez oldu. Sistem çöktü." şeklinde bağlıyor.

Burada bir saptamamızı sizinle paylaşmak istiyorum. Yazımızın başında da değindiğimiz bankerlere gelişigüzel hak tanınmasından dolayı iş çığırından çıkmış, aylık yüzde 11 faiz ödeyeceklerini ilan edenler bile olmuştur.

Kastelli ile ilgili yazdıklarım ve diğerlerine bakınca; olayın,"Bir dolandırıcı çıkıyor, toplumda bir kısım insanlar da onlara kanıyor, paralarını kaptırıyorlar" şeklinde sade olmadığı, bilhassa, maliye yönetiminin de doğru ve yanlışlarının da rol oynadığı anlaşılıyor.

Ayrıntıyı iyi görmek gerekiyor. Bu tür kötü örneklerin geçmişimizde ve günümüzde yaşanması halen ders almadığımızı gösteriyor. Görülen o ki maliye yönetiminin bu konularda yeterli önlemleri almadığı ya da almakta geç kaldığı görülüyor. Yani bu tür fırsatçılara mahal verilmeden önce maliye yönetimimiz önleyici hizmetlerini devreye sokmalı ve sıkı bir denetim yürütmesi gerekliliği ortaya çıkıyor.

En güzel günler sizlerin olsun.