"Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı?" diye sormuştu Ayşe Gökçe.
Karaman'da kömür ocağında, su altında kalan
18 işçiden biri olan oğlu Tezcan Gökçe için, böyle demişti Ayşe Gökçe.
Aslında bu bir soru değildi; ana yüreğinin saf, temiz, yürekten gelen bir seslenişi idi...
O günden beri evinin penceresinde bekler oldu Ayşe Gökçe. Oğlu Tezcan gelecek diye.
Tıpkı Berfo ananın, oğlu Cemil gelecek diye 33 yıl kapısını açık tuttuğu gibi...
28 Ekim Salı günü, 350 metre derinlikte 50 metre yükselen suyun altında mahsur kalmıştı 18 işçi.
Diyebiliriz ki; yeraltının karanlığını yeryüzüne çıkaran, kara elmastan beyaz ekmek çıkaran bu insanlar, hayatla ölümün kucaklaştığı yerde idiler.
Ve de bu ülkenin madenlerinde; helâlaşarak toprağın altına inmekte, diri diri mezara girmekte idiler.
* * *
13 Mayıs 2014 günü Soma Kömür Ocaklarında yaşanan felaket, 301 işçinin ölümüyle sonuçlanmıştı. Herhalde bu felaket, milli bir sorun olarak ele alınır ya da alınmalıdır demiştim, 19 Mayıs 2014 günlü yazımda.
Çünkü atalarımız "Bir musibet, bin nasihatten iyidir" demişti. Eğer ders alınır ise...
Ne yazık ki:
1990'da Amasya Yeni Çeltek'te 68 kişinin ölümünden ders alınmamıştı.
1992'de Zonguldak Kozlu'da 263 kişinin ölümünden ders alınmamıştı.
2010'da Zonguldak'ta 30 kişinin ölümünden ders alınmamıştı.
Ve Soma'da 301 kişinin ölümünden de ders alınmadı.
Görünen o ki, Karaman'da olan faciadan da ders alınmayacaktır.
Ve de olayın sıcaklığı geçince unutulup gidecektir. Tıpkı öncekilerde olduğu gibi...
* * *
Galiba ülkemizde bu kazalara cinayet demek, hatta toplu katliam demek daha uygun olsa gerek.
-Maden kazaları...
-İş kazaları...
-Trafik kazaları gibi...
İşte bu felaketlerden 2014 yılı öncesi sayısal bir döküm:
-1983-2013 arası yani tam 30 yılda, maden ocakları kazalarında 1378 işçi ölmüştür.
Oysaki bu sürede Almanya'da 3, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde ise 1 ya da 2'dir.
-İş kazalarında son 10 yılda, yani 2004-2013 arasında yaklaşık 12 bin kişi ölmüştür.
-Trafik kazalarında ise her yıl 4 binden fazla insan ölmektedir. Nitekim yalnız son 10 yılda, yani 2004-2013 arasında 42 bin kişi ölmüş, 2 milyon kişi yaralanmıştır.
Sonuçta bunlar, resmi kayıtlarla basına yansıyan sayısal değerlerdir.
* * *
Elbette bu kazaların asıl suçlusu, gerekli önlemi almayan ve aldırmayan devlettir.
Özellikle maden kazaları için kısa adı "İLO" olan Uluslararası Çalışma Örgütü'nün, 1995 yılında hazırladığı "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi"ni bile 19 yıldır imzalamayan devletin ta kendisidir.
Oysaki bu süre içinde
10 hükümet kurulmuştur;
(DYP-CHP) koalisyonu,
(ANAP-DYP) koalisyonu, (REFAH-DYP) koalisyonu, (ANAP-DSP) koalisyonu,
ECEVİT azınlık hükümeti,
(DSP-MHP-ANAP) koalisyonu
ve AKP hükümetleri.
Bu sürenin Başbakanları Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan'dır. Bülent Ecevit, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan'dır. Ve bu gün Ahmet Davutoğlu'dur.
Yani siyasetin tüm rengidir.
Bu hükümetlerin hiçbiri imzalamamıştır İLO sözleşmesini. Hiçbiri İLO denetimine açmamıştır maden ocaklarını. Hiçbiri gerekli önlemi almamış, aldırmamıştır.
Yani yaşanan bu felaketler tüm siyasetlerin ortak suçudur.
* * *
Bu sürenin Cumhurbaşkanları Süleyman Demirel'dir, Ahmet Necdet Sezer'dir, Abdullah Gül'dür. Ve bugün Recep Tayyip Erdoğan'dır.
Bu felaketler, göz göre göre gelirken İLO sözleşmesinin imzalanmamasına;
Demirel niçin müdahale etmemiştir?
Sezer niçin müdahale etmemiştir?
Gül niçin müdahale etmemiştir?
Ve bugün Erdoğan niçin müdahale etmemektedir?
Bu kişiler devletin başıdır. Görevleri yalnız köşkte oturup resepsiyon vermek, elçileri kabul etmek değildir. Herhalde bu kişiler, sembolik birer İngiliz Kraliçesi de değildir.
Yani bu felaketlerin asıl sorumlusu hükümet, Başbakan ve de Cumhurbaşkanıdır.
İşte bu felaketlerin hesabı, bu şekilde sorulmalıdır. Eğer sorulabilirse...
Aksi-durumda, daha çoook Ayşe Gökçe'ler penceresinde oğlunu bekler olacaktır.