İslâmiyet, hak ve adalet temelinin üzerine oturur. Her şeyden önce de “iyi insan” olmayı öğütler.

Galiba, bu “öz”ü bırakıp “şekil”le uğraştığımız için İslâm dünyası olarak arzu edilen yerde değiliz.

Fikret Hocam, Diyanet İşleri’nin görevlisi olarak Belçika’da bulunduğu sırada, bir papazın, “Kur’an-ı Kerim’i okuyorum Müslüman olasım geliyor, Müslümanlara bakıyorum, vazgeçiyorum” dediğini anlatır.

İşte tam da bu.

Hak, hukuk, adalet; iyilik, doğruluk, dürüstlük, cömertlik, yardımseverlik, fedakârlık…İnsan sevgisi…

İhtiyacımız olan değerler.

*

Benim Çorum milliyetçiliğim de, hak ve adalet üzerine oturur.

Çorum için hep iyi ve güzel şeyleri isterim, Çorum adına pembe hayaller kurarım. Ama, Çorum’la ilgili taleplerimin tümü, Çorum’un hakkını almaya yöneliktir.

Verdiğimiz mücadeleleri hatırlayın: Şeker Fabrikası Çorum’un hakkıydı, Hitit Üniversitesi Çorum’un hakkıydı, bölünmüş yol Çorum’un hakkıydı, Yenihayat, Obruk barajları Çorum’un hakkıydı…Bugün, havalimanı Çorum’un hakkı, demiryolu Çorum’un hakkı, Çorumlu’nun dişiyle-tırnağıyla başlattığı sanayileşme hamlesini sonuca ulaştıracak tüm altyapı yatırımları gibi, savunma ve otomotiv sanayiine kapıların açılması da Çorum’un hakkı.

Barış kenti, kültür ve sanat kenti, üniversite kenti, turizm ve spor kenti gibi unvanlar da Çorum’un hakkı.

“Büyük Çorum” Çorum’un hakkı.

*

Uzun yıllar önce, Başkent bürokrasisinde Çorumluların mümkün olduğunca fazla yer alabilmeleri için, kamuoyu oluşturma ya da sosyal ilişkiler kurma anlamında az çaba göstermedim.

Ama, hiç kimsenin sadece “Çorumlu” olduğu için bir yerlere getirilmesini arzu etmedim, önermedim, istemedim. Liyakat her şeyin önündeydi. Lâyık olan hemşehrilerim, Çorum’a da katkı sağlayabilecekleri makam ve mevkilere gelebilsinler diye, elimden hiçbir şey gelmiyorsa bile “dua ettim”.

*

İnsanları, etnik kökeni, dini inancı, mezhebi, siyasi görüşü, yaşam biçimi nedeniyle birbirinden ayırmak benim kitabımda yazmaz.

Gülse Birsel’in sözünden esinlenerek sık sık yinelediğim “Herkes ideolojik takıntısını yavaşça yere bıraksın!” çağrısını da, yer yer yanlış anlayanlar olabiliyor. Dikkat edilirse, “insanlar ideolojisini bıraksın” demiyorum, böyle bir şey zaten olamaz. “Takıntı halinde, ideolojik duruşunu, toplumsal barış ve kardeşliğin, Çorum ortak paydasının önüne çıkarmasın” demeye çalışıyorum.

*

Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yapılan atamayla haksızlığa uğradığını düşündüğüm Yahya Çoban kardeşimi de, salt Çorumlu olduğu için savunuyor değilim.

Bozuk saatin bile günde iki kez doğruyu gösterdiği gibi, Yahya Çoban’ın Milli Eğitim Müdürlüğü görevine getirilmesinin de, doğru yapılan ender işlerden biri olduğuna inandığım için, kendisine “operasyon çekildiği” görüntüsü ortaya çıkınca tepki verdim.

Gerçekten de, yeteneğiyle, meziyetiyle, becerisiyle, birikimiyle, kariyeriyle, lâyık olduğu için bir göreve getirilen Çorum’un hiçbir evlâdını yedirmemeliyiz.

“Çorum o kadar da sahipsiz değil!” diye dikelmeliyiz.

Yoksa, başta kültür, spor ve sağlık teşkilatlarında, diğer bazı kuruluşlarda başarılı işler yapan bürokratların “nereli” olduğuna hiç bakmadan, daima yanlarında oldum, sonuna kadar destek verdim.

Vermeye devam ediyorum, edeceğim.

*

“Ben de haksızlığa uğradım, bana böyle sahip çıkmadın!” demeye getirenler oluyor.

Onları da iyi anlıyorum, saygı duyuyorum.

Ama, fahiş bir haksızlığa karşı toplumu ayağa kaldırmanın, haksız tüm tasarruflarla ilgili bir uyarı anlamı da yok mu?

*

Süreci izliyorum ve bazı bilgileri paylaşmak için henüz erken olduğunu düşünüyorum.

Hangi boşluklar bırakıldığı için böyle bir sonuçla karşılaştığımızı gerekirse yazarım.

Ama, bu olay çerçevesinde yaşanan “asparagas” örneğine değinmeden geçersem olmaz.

Malûm, masa başında uydurulmuş, gerçekmiş gibi yayınlanan yalan habere “asparagas” deniyor.

Ama, haberin yalan olduğu ortaya çıkınca da hiçbir yaptırımı olmuyor.

Hadi hukuki bir sonuç doğmasa bile, toplum da hiç sorgulamıyor.

Sansasyon yaratan, hak etmediği bir ilgiyi çekmiş olmanın kârı ile kalıyor.

Haberin doğrusunu verebilmek için bekleyenler, “haberi atlamış” durumuna düşürülüyor, belki de “enayi” oluyor.

Bu konuda Çorumlu hemşehrilerime yüzlerce kez seslendim, “Asparagasa prim vermeyin, bu gidişin sonu ciddiyetin, doğruluğun, yapıcılığın tamamen ortadan kalkmasıdır” dedim.

Elbette sağduyulu insanlar işin farkında, ama Çorum’un nereye savrulabileceği bazılarının umurunda bile değil.

*

Mesleki birikim ve donanım açısından en verimli dönemimi yaşadığımı düşünüyorum.

Vatanını, milletini, Çorum’u seven bir insan olarak, son noktaya kadar bu topluma verebileceğimi vermek istiyorum.

Ama, öyle bir ortam oluştu ki, kırılıyorum, inciniyorum, “İyi olmanın bedeli bu mu?” diye kahrediyorum.

Ve “Kendimi emekli etmenin zamanı mı geldi acaba?” diye düşünmeye başlıyorum.

Mehmet YOLYAPAR