Ülkemizde, özellikle son dönemde, garip olaylar oluyor. Ana muhalefet lideri linç edilmeye çalışılıyor. Hatta bir inek hırsızı tarafından yumruklanıyor. İnek hırsızı kahraman ilan ediliyor. Omuzlarda taşınıyor, eli öpülüyor filan…Sonra inek hırsızı kariyerine benzin hırsızlığını da perçinleyince, kahraman ilan edenlerin ‘ayakları suya eriyor’…

Koskoca muhalefet liderine linç girişiminin olduğu ülkede, gazeteci de kim? Kanatsız kuş, en az haftada bir gazeteci dövülüyor, darp ediliyor, tehdit ediliyor.

Gazeteci kim? Düşün işçisi, emekçisi. Elinde bir kalem ve beyin kıvrımlarının arasındaki pırıltıların ötesinde neyi var?

Gazeteci kim? Yaşam boyu kamu adına görev yapan insan. Elinde topu yok, tankı yok. Silahı yok, bıçağı yok, gereksinimi de yok. Onun tek silahı beyin kıvrımlarının arasındaki pırıltılar. Vicdanı, namusu, toplumsal sorumluluğu, insancıl düşünceleri…

Üzücü fakat gerçek, son yıllarda yazar, çizer, gazeteci dahası düşünen, yorumlayan, sorgulayan insan öcü gibi gösteriliyor. Nedir bu okumuşuna, aydınına, bilim adamına, yazarına, çizerine düşmanlık? İstiyorlar ki kitlesel olarak “cahilin ferasetine güvenelim”…Demek istiyorlar ki güçlünün dediği doğrudur. Hak güçlünündür.

Gazeteci misin? İktidarın ağzına bak. Adımlarını ona göre ayarla. Maliye B Bakanı bile istifa etse, haber yapma. Ya da 27 saat bir bekle bakalım, güçlüler ne diyecek? Aya dört şeritli yol yapılıyorsa inan. Muhaliflik yapma, topluma gerçekleri söyleme. “Muhaliflik münafıklıktır”, iktidardan yana ol, yalaka ol, omurgasız ol, fırıldak ol, el üstünde tutulursun, bütün kapılar açıktır.

Basının yüzde doksan beşini eline geçiren iktidar, hala yüzde beşlik gazeteci kitlesinden neden korkuyor? Her gün bir gazeteci dövülüyor. Tarihten ders almıyorlar, onca gazeteci dövüldü, öldürüldü, fakat omurgalı gazeteci, yazar, çizerin sonunu getiremediler.

Halk Tv’deki programını yapmak üzere giden Levent Gültekin, Bakırköy’de 25 kişinin saldırısına uğruyor. Tekme tokat dövülüyor, parmakları kırılıyor. Görüntüler bir dönemin Hitler Almanyası’nı anımsatıyor. Tele1 TV olayı “Faşist saldırı” olarak yorumluyor. Düşünceden korkanlar, ona düşünerek yanıt veremeyenler, saldırı yolunu seçiyorlar, barbarca.

Türk halkının dövüşte ve savaşta bile mertçe, yiğitçe bir geleneği vardır. Bir kişiye birden fazla insan saldırısı kınanır. İnsanı arkadan vurmak aşağılanır. Hiç Türk filmi de mi izlemediniz? Filmlerde bir kişiyi vuracaksa, elinde silah olan aktör, vuracağı kişiye seslenerek kendine doğru dönmesini sağlar ve sonra cepheden vurur. Cüneyt Arkın izlediyse bu sahneleri kahrolmuştur, Yılmaz Güney’in kemikleri sızlar, bu toplumun mertlik, uygarlık kültürüne hiç bir şey katamamışız diye.

Barbarlığın tanımı çok açık: 25 kişinin savunmasız tek bir düşün insanına saldırısıdır. En çok gazeteci hapse atan, en çok gazeteci döven ülke olarak Dünya’da ilk sıralardayız. Barbarlığı yenmeden uygarlığı yakalayamayız. Birisi “reform” mu demişti?

Belli ki gazeteci döverek, toplum sindirilerek reformun taşları döşeniyor.