İnsan yaşıyor mu? Yaşamı sonlanmış mı? Önce nabzını yoklarız. Kalbi çalışıyor mu? Nefes alıp veriyor mu? Bunlara bakarız. Bunlar yoksa o kişi yaşamıyor demektir. Bunu demokratik bir rejim üzerinde deneyecek olursak;Demokrasinin nabzı laiklikle atar. Laiklik yoksa demokrasi de yoktur. Demokratik Cumhuriyet sonlanmış demektir, kaçınılmaz olarak özgürlükler de!

Türkiye Cumhuriyeti, teokratik ve çok uyruklu bir ortaçağ imparatorluğu olan Osmanlı sisteminin yıkıntıları üzerinde kuruldu. Bir din – tarım imparatorluğu kalmakta ısrar eden Osmanlı Devleti, tarihsel dinamikleri gereğince ve yeterince okuyup dönüşümlerini zamanında gerçekleştir(e)mediği için, tarih hükmünü vermiş ve bu imparatorluğu tasfiye etmiştir.

Cumhuriyetçi kadroların temel ilkesi ise çok tebaalı yapının dağılması nedeniyle, Anadolu’da kalan görece türdeş (homojen) sayılabilecek bir nüfus ile ulusal değerleri temel alan, çağdaş, laik, demokratik, modern bir ulus devlet yaratmaktı. Yeni rejim, doğası gereği Osmanlı’nın hemen hemen tüm geleneksel kurum ve değerlerini dışlamıştır..

Osmanlı sistemi ise Türk, Arap, İran kültürlerinin harmanlanmasından oluşan İslami değerleri yönetimde temel alan bir dinci – sultanlık / monarşi sistemiydi. Halife, olağanüstü bir saptırma ile tanrının yeryüzündeki gölgesi olarak dayatılmış ve siyasal otorite dinsel otorite ile iyice pekiştirilmiştir (1517 sonrası…). Halife – Sultan’ın buyrukları ile şer’i hükümler temelli idi; Fetva kurumu olabildiğine yüceltilmişti. İslamın Şeyhi “Şeyh-ül İslam”, yaşamda ve yönetimde atılacak her adımın “dinen caiz” olup olmadığına ilişkin kesin ve tartışılmaz hükümler veriyordu. Halife – Sultanlar, arada tersine örnekler görülmekle birlikte, sıklıkla bu fetvalar doğrultusunda, İlahi (Tanrısal) güçle de desteklenmiş (!) ceberrut bir yönetim sergiliyorlardı.

Kadıların adalet dağıtımı şeriat hükümlerine göreydi. 1839 Tanzimat’ı sonrası İmparatorluğun gayr-ı müslim tebaasına kendi hukuklarına göre yaşama olanağı sağlanmıştı; İmparatorluk artık çok hukuklu bir rejime evrilmişti. Müslüman tebaa için şer’i hukuk / şeriat dışında bir hukuk düzeninin hayali bile kurulamıyordu.

Şeriat; Kuran hükümleri demektir, Tanrı buyruğudur, dindir. Asla değiştirilemez, doğruluğundan bir an için bile olsa kuşkuya düşülemez. Peygamberin yaptıkları sünnet, söyledikleri hadistir. Din ile dünyevi (seküler) olanı birbirinden ayrılamaz. İslamın Sünni yorumunun geçerli olduğu, uhrevi bir yaşam ve yönetim sistemidir. İran ve başka pek çok Arap ülkesi şeriat hükümlerine göre yönetilmektedir. Ancak şer’i hükümlerin yorumlanması ve yaşama geçirilmesinde birörneklik asla söz konusu değildir. 57 İslam ülkesinde en az 57 farklı İslami rejimin yürürlükte olduğu rahatlıkla söylenebilir. İran her ne denli emperyalizme bir direnç gösterse de, emperyalizmin ağır baskısı altındadır ve temel insan hak ve özgürlükleri yok düzeyindedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve kurucu cumhuriyet kadrolarının en değerli, en seçkin kazanımı laiklik kurumudur.

•Laiklik, demokratik rejimin kalbidir, nabız atışlarıdır, soluk alışverişidir.

10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in şu deyişinde ifadesini bulur:

“Çünkü Yüce Önder çağdaşlaşmanın da, uygarlaşmanın da aydınlanmanın da, uluslaşmanın da anahtarının laiklik olduğunun bilincindeydi. En kısa söyleyişiyle, O’na göre laiklik ’adam olmak’ demektir.”

Demokratik hukuk devleti için Laiklik böylesine yaşamsal iken; 14.12.2019 gün 30978 sayılı Resmi Gazeteye bakarsak, AKP iktidarının şeriatı açıkça ilan etmek için 2023 seçimlerini de kazanmayı beklemeyeceği söylenebilir. Bu genelgeye bakarsak :

“Faizsiz Finans Kuruluşları”nın denetiminde, denetçilerin uyacakları kurallar:

-Allah-u Teâlâ korkusuyla hareket etmelidir.

-Dayanaklar; Nahl Suresi 90. ayet, Nisa Suresi 58. ayet, Ahzâb Suresi 72. ayet, Bakara Suresi 30. ayet.

-Kıyamet gününde Allah-u Teala’ya hesap verileceğinin sürekli bilincinde olunmalıdır. Allah-u teala, Kuranı Kerimde böyle buyurmaktadır…..”

Bu ifadeler, Anayasasına göre laik olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Resmi Gazetesinde yer alıyor.

Bu durum karşısında sorumuz açık ve nettir :

-Kamu kurumları ne yapıyor?

-Cumhuriyeti korumakla görevli sayın savcılar, sivil toplum örgütleri, barolar, siyasal partiler, sevgili halkımız ne yapıyorlar??

Bu genelgenin ivedilikle iptali amacıyla dava açılması için neyi bekliyoruz?

Toplumun dinamik güçleri, Laik Cumhuriyete son darbenin de vurulmasını elleri yanında mı bekleyecek? Öte yandan, Laiklik karşıtı güçlerin 2023’ü bile beklemeye sabırları yoktur.

AKP’li Cumhurbaşkanı’nın 6. Din Şurası kapanış konuşmasında;

•“Hayatımızın merkezine İslam’ın hükümlerini yerleştireceğiz.” sözleri, Anayasasında “laik” olduğu yazılan (AS: Başlangıç, md 2 ve md. 24)bir devlette kabul edilebilir görüşler asla değildir.

Emine Erdoğan’ın “Yeryüzünde Halife olmanın sorumluluğunu taşıyoruz”veciz (!) sözü gerçek niyetleri açıkça ortaya koyuyor. Oysa Halifelik 3 Mart 1924’te bu topraklardan kovuldu!

İstiklal Marşının Kırıkkale Üniversitesinde Arapça okutulması ise yozlaşmanın çok ağır bir başka örneğidir.

Laikliğe, laik düzene – devlete ve seküler yaşama sahip çık(a)mayan toplum, kendisini insan kılan temel hak ve özgürlüklerini yadsıyor demektir.

Özgür ve onurlu birey olma ile birilerinin kulu olma arasında bir tercih gerekiyor.

Şeriat hükümleri mi? Laik ve demokratik cumhuriyet mi? Yol ayrımındayız.