Bunları ifade etmemin sebebi, devletimizin, milletimizin önemini anlatabilmek içindir. Konumuza geri dönersek; Bu açıklamalar ışığında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hac organizasyonu ile hac ve umre yapmak bir tercih sebebi olmalıdır. Yani, Diyanet demek devlet demek.

Bu son Umre yolculuğumuzda gördüğüm ikinci özellik ise, bu işi yetişkin ve tecrübeli ehil din görevlileri ile yürütmeleridir. Gerçi bütün hac ve umre işi ile iştigal eden şirketlere de din görevlisini Diyanet veriyor ama, bu görevliler orada tam etkili olamıyorlar.

Diyanet’in görevlileri bu göreve tesadüfen gelmiyorlar. Birçok eğitimden ve sınavlardan ve tecrübelerden geçirilerek seçiliyor. Başarılı olanlar tercih ediliyor. Bu önemli bir ayrıntıdır. İkincisi, umrecilerin tamamı tanıdık ve cami cemaati. Memlekette devamlı yüz yüzeler. Üçüncüsü, din görevlileri, resmi görevli olduklarında halkın dışında dairelerine karşı da sorumlular. Kafile başkanları ve üst düzey yönetici ve denetçilerce denetlenip haklarında olumlu veya olumsuz raporlar veriliyor. Ayrıca ödüller. Bunların en başında tekrar tekrar gitme şansı. Halkın sevgi ve teveccühünü kazanma gibi hususlar. Bu görevlilerin en mükemmel bir şekilde görev yapmalarını etkilemektedir. Ayrıca bu iş bir ibadetir. Manevi sorumluluktur. Bu anlatılanlar Müftülük ve hac ve organizasyonun artılarından sadece birkaçıdır.

Otobüs ve servis hizmetleri, havaalanındaki pasaport ve gümrük işemlerinin yürütülmesi çok önemli işlerdir.

OTEL HİZMETLERİ

Hac ve Umre organizasyonunda müşteri hacı memnuniyetini etkileyen önemli noktalardan birisidir. 40 sene evvel Suudi Arabistan’da özellikle Mekke ve Medine’deki otel sayısı iki elin parmakları kadar bile yoktu. Mekke ve Medine sakinleri devletin emri ile oturdukları evlerinin odalarından birinde barınır, diğer odalarını hacılara kiraya verirlerdi. Tek lavabo, tek mutfak, tek banyo müşterek kullanılır, sıkıntı had safhada idi. Ama şimdi en az 3-4 yıldızlı, hatta lüks, megastar hacılar 5 ve daha lüks otellerde kalıyorlar. Elbette ona göre bedeli var.

Biz bu yolculuğumuzda Medine’de Darunnaiym, Mekke’de Darul Hadi isimli otellerde kaldık. 4 yıldızlı oteller. Mekke’deki otelimiz daha lüks idi.

Medine’de zaten 5 gün kaldık. Otelin Ravza-ı Mutahhara (Peygamber Mescidi ve Ravza’ya uzaklığı 300-500 metre mesafede. En eski otellerden olan Mescidi Nebevi’nin kıble arkasında Sahabel otelinin yakınında idi. Yani camiye yakın idi. Her vakit namazını camide kılmak mümkün idi. Medine’nin havası, suyu, temizliği ziyaret yerleri, özellikle peygamberimizin Mescidi pırıl pırıl. Orada da Peygamberimizin, Hz. Ebubekir’in, Hz. Ömer’in kabirlerini ziyaret mümkün oluyor. Medine’deki zorluk bir hadisi şerif gereği ki o da şudur;

“Menzare kabri bağde vefati

Kaneke menzareni fi hayati

Vecebet lehü şefaati

Mabeyne kabri ve minberi

Min riyazil cenneti

Sadaka Resulüllah SAV.”

Manası:

Bildirildiğine göre, Hz. Ebubekir’in R.SAV.e hitaben, “Ya Resulallah, sizden sonra kıyamete kadar gelecek olan ümmetlerin sizin cemali pakinizi görmekten mahrum kaldılar. Bu talihsizliğin bir mükafatı var mı?” diye soruyor. Bunun üzerine kainatın efendisi, mahlukatın en hayırlısı R.SAV. bunun üzerine; yukarıda arapçasını sunduğum hadisi şerifi irad buyurmuşlardır ki, manası şudur; “Kim benim vefatımdan sonra benim kabrimi ziyaret ederse, (Kaneke menzareni fi hayati) beni hayatımda ziyaret etmiş gibi, benim kabrimi yani beni ziyaret eden ümmetime şefaatim vaciptir. (Benim evim, odamla) yani kabrimle minberim (hutbe okunan yer) arası cennet bahçelerinden bir bahçedir” buyururlar.

Çorum kafilesinden iki kare…

(SÜRECEK)