Sen adamı öldürmezsen, o seni öldürecek durumda işlenen cinayetleri, boğazına tıkılan bir lokmayı gidermek için yanında su yok ama bir dükkan var. Şarap satıyor veya yanında içki var farzedelim. Ölümle burun burunasın, hemen boğazındaki lokmayı gidermek için yanındaki içkiyi içmek haram olmaz.

Açsın, kaç kişiye gittin karnını doyurmuyor. Karnını doyuracak kadar bir yiyeceği çalmak haram olmaz. Ayakta namaz kılamıyorsun, oturarak kılmak gibi. Çünkü genel kural şudur; “Ezzaruratı tubuhul maksürat” yani, zaruretler, mecburiyetler zorunluluklar haramları helal kılar. İslam’da anayasa maddesidir. Ve Mecelle İslam hukuku maddesidir. İşte yolculuk külfet içerdiği için hakkında ruhsat, müsaade verilen işlerden birisidir.

Umre ve Hac yolculuğunda bir de işin sosyal ve ahlaki davranış boyutu var. Çünkü hac ve umre toplu yolculuk gerektiren bir ibadettir. Evinden çıkıp tekrar evine dönünceye kadar disiplinli bir davranış sergilenmesi gerekmektedir.

40-45 kişi bir otobüste, 380 kişi 9 otobüste birlikte yolculuk yapıyor. 190 kişi bir kafile olduk. 380 kişi iki kafile ve 9 sorumlu grup başkanı din görevlisi var. Bunların hepsi birlikte hareket etmek zorunda. Çünkü “Çorumluyuz birbirimizden sorumluyuz” diyoruz ya, işte bu topluluktan iki kafile başkanı ile 9 din görevlisi mutlak sorumludur. Onun için münferit tek tek hareket etmek her zaman mümkün olmaz.

Otobüslere, servislere binerken, inerken izdihamlı yerlerde buunurken öncelikle hanımlara, yaşlılara, hastalara, engellilere tolerans sağlamak gerekiyor. Egoistlik haramdır. Ama maalesef sorun burada başlıyor. Aynı parayı ben de verdim, neden benim otobüste oturma numaram 1-2-3-5-12-13 değil de, 35-36-39-40-41-42 olmuş diye itirazlar başlıyor. Bu durum otel odalarında servis araçlarında da aynıdır. Ne kadar hassas davranırsan davran, tam adaleti sağlamak mümkün değildir. Onun için Hac ve Umre tam bir sabır savaşıdır. Bunu kazananlar tam bir muzafferdir. Şeytanın belinin kırıldığı veya şeytanın sevincinden havada uçtuğu bir olay olabilmektedir.

Bir espri; 1987 yılındaki Hac seminerlerinin birinde, o zamanın Çorum Müftüsü değirli ilim ve din adamı aziz dostum sayın İbrahim Acar beyfendi, hacı adaylarına sunum yapıyor. “Arkadaşlar hac demek umre demek sabır, sabır, sabır demektir. Hacca giderken götüreceğinizin en önemlisi sabırdır. Bir çuval sabır götüreceksiniz” diyor. Hacılardan birisi “Bir çuval sabır” cümlesini bir çuval sabun anlıyor. Ufak çuvallardan bir çuval “Icelbeton” marka sabun alıyor. O zaman karayoluyla gidiyoruz. Önce Medine’ye gittik, eşyaları otele yerleştirirken sabuncu hacı, hocam, bir çuval sabunu ne yapacağız dedi. Ne sabunu yahu dedim. Müftü seminerde bir çuval sabun götürün dedi. Benden başka kimse sabun götürmemiş dedi. Adamı utandırmamak için hacılara birer kalıp sabun dağıt dedim. Müftü size sabun demedi, sabır dedi.

Kabe’de tavaf…

Fikret Hoca Kabe’de…Altta, eşi Ayşe Çıplak ile birlikte…

(SÜRECEK)