Suudi’nin Cidde havalimanında bavulları, eşyaları teslim ediyoruz. Gümrükten çıkarken bavulları pek aramazlar. Ancak kilo fazlalığını ararlar. Önümde 3 kişi var. Eşyalarını yükledikleri havaalanı arabaları ile sıralarını bekliyorlar. Benim arkamda da kuyruk uzun. Beklerken bir hacı yanıma geldi ve bana bir soru sordu. Özel bir soru, şöyle bir köşede sorayım, dedi. İki dakikalık bir zamanda adamın mahrem sorusunu cevapladım. Geldim ki benim eşya yüklü arabamı kenara itmişler. Benim sıram bura desem de sinir yüklü yolcular dinlemez. Birisi gerçeği bildiği için sırasını bana verse, diğerleri bu sefer onu dışlar. Ta arkaya gidecek ve en az bir saat daha şu yaşta ayakta sıra bekleyeceğim. Hocalığıma ve tanışıklığımıza hürmeten arada bir yer verdiler. Yani bu daha yüz zorluktan birisi. Yani hac ve umre yolculuğu tamı tamına sabır ve metanet işidir.

Ben diyorum ki, Kur’an’da ulu Allah defaatle “ve beşşirissabiriyn” yani sabredenleri müjdele, sabreden zafere ulaşır. R.SAV. de, hadisi şeriflerinde bunu vurguluyorlar. Hiçbir ibadet için denmeyen kelimeler “zorluk” niyetlerde yarabbi bana bu ibadeti (ihramı, tavafı, sayı vs) kolay kıl ve kabul et denmemiş, ancak hac ve umre için denmiş. Bu zorluklara göğüs gererken bu gerçekleri de gözönünde bulurdurmamız gerekmektedir. Ama herşeye rağmen bu ibadetin hepsi güzeldir, hac ve umre mebrur, kabul edilmiş, ise bu güçlüklere katlanmaya değer. Değmeseydi; 85 senelik ömrü olan bir üstadımızın 50’den fazla hac ve umre yaptığını duydum. Bu kadar hac ve umre zahmetine katlanılabilir miydi?

Burada hatıra gelen muhtemel bir soruya cevap bulmak gerekiyor. O da şudur: Defaatle, şimdi hacca gitmek imkansız da umreye gitmek doğru mudur? Memlekette bu kadar bakıma muhtaç insan, okutulacak imkanı olmayan öğrenci, binlerce evlenecek genç, işsiz aşsız iken, neden bu insanlar bu tarafa yönelmezler gibi düşünceler bir hayli çoktur. Ve haksız da değillerdir. Ama sanıldığı gibi sık sık defaatle umre yapanların adedi bu işle görevli olanlar hariç, pek o kadar da çok değildir. Ama ben yine derim ki, birkaç kez umre yapmışsan, bu harcamayı buradaki yetim, garip, kimsesiz, yoksul, öğrenci vs gibi yerlere harcamak daha iyidir. Defaatle umre yapan kardeşlerimize ben bu hususu ifade etiğimde, bizler ikisini de yapıyoruz. Hayıra vereceğimiz parayı umreye harcamıyoruz. Yani hayri işlerimizi ihmal etmiyoruz, diyorlar. Eh bu durumda da diyecek birşey kalmıyor. Bu bir aşk ve sevda işidir, diyoruz.

NETİCE:

Bu kadar makalede, anlatılan bilgilerin amacı ve özeti şudur: Her iş, her hareket, her faaliyet, her proje bir amaç için yapılır. Bu kadar zorlukları içinde barındıran hac ve umre ibadeti de ancak ve ancak sırf Allah rızası, cehennemden kurtuluş, cennet ümidi ile yapılır, yapılabilir. Dünyevi düşüncelerle, turistik amaçlarla bu güçlüklere katlanılmaz. Bir nimeti elde etmek ne kadar zor ise, onu elde tutmak ve o durumun sürdürülebiler olmasını sağlamak da ondan daha zordur.

Örneğin bir binayı yaparsınız, ona inşaat denir. Ama o yapıldığı gibi kalmaz. Eskir, yenilenmesi gerekir. Binada imar, tamir etmek denir. Zaten umrenin bir manası da imardır. Hayatımızın karanlık safhalarını aydınlatmak, manevi kirlerden temizlenerek ve onu kirletmeden pak olarak devam ettirmektir. Önemli olan budur. Umre ve haccın en önemli özelliği insan hayatında bir beyaz sayfa açmak, milat. Yeniden hayata doğmaktır. Bu doğuş, 50-60-70 sene geçen ömrün tamiridir.

Fikret Hoca, kardeşi, Çakır Camii İmam-Hatibi Abdülhamit Çıplak ve eşleri…

Ulucami Baş İmam-Hatibi Mustafa Gökmen ve kafileden bir grup…

(Sürecek)