Değerli ÇORUM HABER okurları,

Kültürümüzde bir söz vardır; “Bir görmek bin duymaya bedeldir” derler. Gerçekten bir olayı yaşamak, onu defaatle duymaya bedeldir. Çünkü duymak hayal, yaşamak hakikattir.

Bu gerçekten hareketle, din görevlisi olmamız, mesleğimiz nedeni ile defaatle Hac ve özellikle de Umre yolculuğumuz olmuştur.

Ancak bugüne kadar Umre yolculuklarımla ilgili bir yazı yazmadım. 28 Şubat-31 Mart tarihleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığımızın Çorum’a özel tertip etmiş olduğu 380 kişilik bir grupla Umre organizasyonu dahilinde uzun sayılabilecek bir zamanı kapsayan Umre seyahatimiz oldu. R.SAV.in buyurduğu gibi “Öğrenmek doğumla, ölüm arasında devam eden bir süreçtir, olaydır”. Yani, beşikten mezara kadar ilim ve bilgiyi arayınız buyuruyorsa, işte ilmin, bilginin, tecrübe ve deneyimin sonu yoktur. Her seferde yeni tecrübeler edinilmekte. Bu konuda eski bilgilerin üzerine bu taze bilgilerin eklenmesi ile yeni ve güçlü bilgi ve tecrübeler oluşmaktadır. Bu hayatın gerçeğidir.

Acizane defaatle bu yolculuğu yapmama rağmen, her yenide bir tat vardır. Arapçası “küllü cedidün lezizün” derler. Biz de altı sene aradan sonra tekrarladığımız bu son yolculuğumuzda güçlü bilgiler ve tecrübeler edindik. Bu kutsal yolculuğu yapmış olan kardeşlerimizin hatıralarını canlandırmak, bilgilerini geliştirmek, yeni gidecek olanlarımıza aydınlatıcı, ışık tutmak, yol gösterici yeni bilgi ve tecrübelerimizi sunmak suretiyle bu konuda gerçek bilgileri toplumumuzla paylaşarak, onlara yardımcı olmak istiyorum.

Bundan yararlanabilmek için bu yazı dizisini okumanızı tavsiye ederim. Elbette ki bir kişinin herşeyi tam olarak bilmesi, görmesi, yaşaması mümkün değildir. Görüşlerde eksiklik, gediklik, tam anlatamama veya anlayamama nedeni ile noksanlıklar olabilir. Özellikle tecrübeli din görevlilerimiz, hacı ve umrelerimiz bu organizasyonları yapan; başta bir devlet kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığımız, Müftülüklerimiz, tecrübeli şirket yöneticilerimiz bu konuda geniş bilgi ve deneyime sahip olduklarından, onlar bu konuyu daha iyi bilmekte oldukları için, eksiklik ve noksanlıkların çok daha farkında olmaktadırlar. Onların da affına sığınarak bu sunumu yapıyorum.

Öncelikle şunu bilmemiz gerekir. Müslümanlar neden Hac yaparlar ve neden tekrar tekrar Hac ve Umre’ye giderler? Çünkü bunlar bir mümin için olmazsa olmaz değerinde bir ibadettir. Ulu Allah’ın (şartlarını taşıyan müminlere) bu kesin emridir. İşte, kainatın en gerçek olan ve değişmeyen, değiştirilemeyen kitabı olan Hz. Kur’an’ın beyanı:

“Ve etimmül hacca vel umrete lillah” Bakara 2/196

“Sırf Allah rızası için haccı ve umreyi tam yapın.” Kesin bir emirdir. Bu konuda başka ayetler de vardır. Biz burada Hac’tan ziyade Umre’yi ifade edeceğimizden hac konusuna fazla değinmeyeceğiz.

İkincisi; R.SAV. sahih kesin olan bir sözlerinde -hadislerinde- “Elumretü ilelumreti keffaretün ilma beynehüma...” (Buharı Umre Müslim Hac 437) yaptığınız sahih bir umre, yapılan iki umre arasındaki işlenen günahlara keffarettir (günahları siler süpürür ve giderir) buyurmuştur.

Başka bir hadiste, çok önemli bir sözdür. “Hacılar ve Umreciler Allah’ın davetine uyarak bu yolculuğu yapan özel misafirlerdir. Allah yaptıkları duaları kabul eder, geri çevirmez, onları bağışlar. Bu ulu Allah’ın (İbnimace menasiki hac ve umre 81) özel misafirlerine özel ikramıdır.”

Ayrıca, Ramazan’da yapılan Umre’ye bir Hac sevabı verileceği bildirilmiştir. (İbnimace menasiki 45.hadis)

Umre’nin ve Haccın mecburiyet oluşunun dışında başka teşvikler de vardır.

Üçüncüsü; Cenab-ı Hak Hazretleri, kullarını, özellikle mümin kullarını bu fani alemle çetin güçlüklerle sınava tabi tutmuştur. Düşünürsek şu yazdığmız zamanda bile bebeklerin doğumdan bir kaç sene sonra okul öncesi, okul sonrası eğitim-öğretim meseleleri, geçim şartları, hayatın zorlukları, ferdi ve toplumsal alandaki mücadeleler. Bu arada yaratılış gayemiz olan Allah’ı tanıma, iman etme, nimetlerine karşı şükür anlamına gelen kulluk görevlerimiz, ibadetler, itaatler, cehennem korkusu, cennet ve cemal (Allah’a kavuşma ümidi) gibi durumlar. Bu işin tuzu biberi sayılabilecek olan korkunç şeytan ve acımasız nefsin tuzaklarına karşı konulmaz oranda şehvet, şöhret arzularının yıkımı insanoğlunu özellikle müminleri bunaltmakta, gerçekten çetin bir ilahi sınavdan geçirmektedir. Bu gerçeği ifade eden bir olay da Hz. Ebubekir R.A. hazretlerine nisbet edilen bir haberde buyurulur ki, Hz. Ebubekir bir gün R.SAV.in huzurunda iken “Ya Nebiyyallah anam, babam sana feda olsun. Bizler ne mutlu insanlarız ki sizinle beraberiz. Bu çok büyük bir lütuftur. Ulu Allah’ın biz sahabilere bir ikramıdır. Ancak, bu dünyada hiçbir canlı baki olmadığına göre, sizden sonraki ümmetler bizim sahip olduğumuz, sizi görme şerefinden mahrumdurlar. Onlar ne talihsizlerdir ki, sizi göremeyecekler. Mucizelerinize erişemeyecekler. Onların bu mahrumiyetleri nasıl giderilecek?” sorusuna karşı R.SAV. buyurdular ki;

“Gerçekten doğru söylediniz ya Ebubekir. Onlar beni görmedikleri halde iman ve itaat edecekler. Çok zor anlar yaşayacaklar. 100 kapıyı açacaklar, 99’unun arkasından şer çıkacak. Öyle bir zaman gelecek ki, imanları korumak, meşe korunu avuçlarında tutmak kadar zor olacak. Ancak yine onlar benim yolumdan, Hz. Kur’an’dan, Allah’a imandan asla ayrılmayacak, bütün dayanılmaz güçlüklere karşı imanlarını koruyacaklar. İşte bu ümmetlerim var ya Ya Ebubekir, o ümmetlerim şu anda seninle benim gibi, benimle ahirette olacaklar. İşte onlar sahabi olmayacaklar ama, sahabi gibi gerçek ümmet olacaklar. Yüce Allah sizlere vaadettiği rahmet ve merhamet teşviklerini onlara da sunacak. Dileyip hakka yönelenlerin günahlarını affederek, günahlarını silip yerine sevap yazacaktır. Bu ulu Allah’ın bir ayetidir. (Yübeddilüllahi seyyratihim hasenat) Furkan suresi ayet 80. Sebeplerini yaratarak kullarını cennete koyacaktır. İşte onlar şu anda senin benimle olduğun gibi onlar da cennetle bizimle beraber olacaklar. Çünkü kişi her zaman (etmerü meamen ehebbe) sevdiği ile beraberdir” buyurdular.

(SÜRECEK)