Bu sırada devenin yularını eline dolamış olan davarcı konumundaki Yahudiyi deve sürükleyerek R.SAV.in huzuruna geldi. “Ya Resulallah, bunlar Yahudilerdir. Sizi sınamak için bu olayı tertiplediler ve sahabine iftira attılar. Bunlar müfteri, sahibim masumdur” diye dile geldi ve sahibine şahitlik yaptı. Bu bir mucizedir. Bunu ancak Allah’ın emri ile peygamberler gösterebilir. Allah dilerse deveye dil verir ve hakikati söylettirir. Durumu gören Yahudiler Hz. Muhammed SAV.in hakiki peygamber olduğunu, devenin bile “Yaresulallah” diye hitap ettiğini gördüler ve duydular. Şehadet getirip Müslüman oldular.
Filvaki burada önemli bir hikmet var. Resulüllahın peygamberliğinin onayı var. Ama bu hakikat salavatı şerife hürmetine ortaya çıkmış. Ulu Allah salavat okunarak yapılan duaları kabul buyurduğunu isbaten bildirmiş olmaktadır.
R.SAV.i sevmenin, ona olan aşk ve muhabbetin bir göstergesi de mübarek kabri şeriflerini ziyarettir. Bütün canlılar hem cinsleri ile birlikte olmaktan mutlu olurlar. Özellikle insanlar, dostlarını, yarenlerini, akraba ve ebeveynlerini uzakta iseler onları ziyaret ederek özlemlerini giderir. Sevgilerini dile getirirler.
Hz. Muhammed SAV.e olan ümmetin özlemi de onu ziyaretle giderilir. Efendimiz hayatta olmadığına göre, onun ruhaniyetini, kabri şeriflerini ziyaret efendimizi ziyarettir. Çünkü insanın bedeni ölür, ruhu ölmez. Hayattadır. Hz. Ebubekir R.A. bir gün “Ya Resulallah biz sizinle beraberiz. Sizin cemali pakinizi görüyor, mucizelerinizi izliyor ve nurlu yolunda yürüyoruz. Bu bizim için şükrü ödenmez bir nimettir. Her insan gibi siz de fanisiniz. Öleceksiniz. Sizden sonra kıyamete kadar bu din ve sizin Resulüllah olduğunuz baki olduğuna göre, gelecek ümmetlerin ne talihsiz insanlar ki, sizin mübarek zatınızdan, cemali pakinizden mahrumdurlar” demişti. R.SAV. efendimiz “Ya Ebubekir, benim bedenim yok olsa da ruhum kıyamete kadar ümmetimle beraberdir. Beni sağlığımda göremeyen ve beni ziyaret edemeyenlere müjdem var. Onlar benim kabrimi ziyaret edecekler, mescidimi ziyaret edecekler ki beni ziyaret etmiş olacaklar. Ya Ebubekir, onlar benim kabrimi ziyaret edenler, şu anda seninle benim gibidirler” dedi, şu hadisi irat buyurdular.
“Menzare kabri bağde vefati kaneke men zareni fihayati vecebet lehü şefeati. Mabeyne kabrive minberi min riyazil cenneh”. Yani: Ümmetimden her kim ki ben öldükten sonra benim mescidimi ve kabrimi ziyaret ederse, beni hayatımda ziyaret etmiş gibidir ve beni ziyaret edene benim şefaatim vaciptir. Kim benim kabrimle minberim (hutbe okunan yer) arasında iki rekat namaz kılarsa o cennet bahçesinde namaz kılmıştır” buyurdular.
Dünyada Müslümanlar için 3 mescidi ziyaret kuvvetli sünnettir. Birisi Kabe, birisi Ravza R.SAV.in Mescidi Nebevi, üçüncüsü de Kudüs’teki Mescidi Aksa’dır. Şimdi yıllardır milyonlarca Müslümanın Kabeye, Ravzaya akın etmelerinin ve bir ziyaret edenin bin kere ziyaret etme arzusunda olmalarının ana nedenlerinden birisi budur. Salavatı şerifenin fiili olarak görüntüsü R.SAV.in kabrini ziyarettir. Salavatı şeriflerin toplanıp kitap haline getirilişi ile ilgili gerçekten ilginç bir olayı da arzetmeden geçemeyeceğim.
Delali Hayrat: Salavat Kitabı
Hayırların delilleri anlamına gelen Delailül Hayrat Salavatı Şerifeler kitabının ilgi çeken bir öyküsü vardır. Bu eserin yazarı Süleyman Cezüli hazretleridir. İmam Önder, rehber, yönetimin başı anlamlarına geldiği gibi Ehli Beyt’in önderlerine imam denir. Özellikle on iki imam gibi ilmen, ahlaken, irfanen, model insanlara önder anlamında imam denir. İmamı Cezüli de bunlardan birisidir. Cezüli İmam-ı Hasan evlatlarından olup, Şerif (Hz. Hasan R.A. soyundan gelenlere verilen addır.) Yani Evladi Resul ehli beyttendir. Fas’ın Marekeş şehrinde Medfundur. Kabri oradadır. Hicri 870 Miladi 1541 yılı Rebiülevvel ayında sabah namazında ikinci rekatta, secdede 77 yaşında vefat etmiştir. Demek ki doğumu Hicri 793 gibi oluyor. Kendi yaptırdığı caminin içine defnedilmiştir. Sonra bu şehir küffarın eline geçmiş, 77 sene sonra Mürid ve öğrencileri muntesipleri, ona uyanlar, üstadın kabrini vefat ettiği yerden Marekeş’e nakletmişler. İlginçtir, 77 sene sonra kabrinde yeni ölmüş gibi taptaze olduğunu görmüşlerdir. Böyle bir olay da; Hz. Ömer zamanında Uhut şehitlerinin mezarlarını sel açmış, orada da yaralarından kan akan şehitlerin cenazeleri başka mezarlara nakledilmişlerdir.
SÜRECEK