OTOKRATİK (BASKICI) MODEL:
Kurumsallaşmanın tarihsel süreç ile olan ilişkisinde Otokratik-feodal- baskıcı model uygulamaları çok eski bir geçmişe sahiptir. Endüstri devriminin ardından artan sanayileşme ve iş gücü potansiyelindeki artışlar iş yapan ve bu işi yönetenleri sistem kurmaya ve kurulan bu sistemleri yürütmeye zorlamıştır. Kuşkusuz içinde bulunulan çağın eğitim, kültür ve inançları dikkate alındığında Otokratik feodal yönetim modelleri egemen model olmuştur.
Bu modelin esası: güce dayanmasıdır. Başka bir ifade ile kırbacı elinde tutan yönetiminde sahibidir.
İş görenler için seçenek : “ya 40 katır ya 40 satır” ifadesindeki duruma benzer. İş görenin tercih hakkı yoktur. Düşük ücret, sağlıksız koşullar, itaatsizlikte cezalandırılma, bütün bunlar kurulan sistemin: Güçle desteklenen olumsuz güdülemeye dayalı tehdit ve baskı olduğunun işaretidir.
Bu tip kurumlarda yöneticinin eğilimi otoriteyi uygulama ya da otoriteye biat kültürü yönündedir. Yönetim erkini elinde bulunduranlar her şeyin en iyisini kendilerinin düşündüğünü ve bildiklerini bu yüzden yönetilenlerin kayıtsız şartsız verilen görev emir ve imkânları kabullenmesi gerektiğine inanırlar. İş görenler onlar için tarlada bir taş, fabrikada bir cıvata, ofiste bir kalem ve örnekleri çoğaltılabilir bir şekilde yönetimin hedef ve amaçları için birer amaçtır. Çalışanların başarı göstermeleri için ikna edilmeleri hatta zorlanmaları gerekir ve işte yönetimin görevi de budur. Bu tip kurumsallaşmış işletmelerin kerameti kendinden menkul yöneticileri kendilerinde doğuştan var oldukları aristokratik gücü kaybetmemek adına çalışanların işi, işletmeyi ve her şeyi sorgulamalarını tarih boyunca engellemeye çalışmışlardır. Çünkü beyinsel görevleri, zihinsel gücü kendinde gören yöneticiler yapmaktadır yönetilenler emirlere uymakla zorundadır.
Otokratik koşullarda örgütlenmiş kurumlarda çalışanlar genel olarak yöneticilere değil bizatihi patrona itaat etme eğilimindedirler. Zira işe alan, kovma ve çalıştırma gücünü elinde bulunduran, parasını veya rızkını veren patrondur. Patronun ise bu yapıda hiçte şikâyet ettiği görülmemiştir. Neden etsin ki çalışanları en az ücrette ve en ilkel koşullarda çalışmayı kabullenmiştir. Fakat unutulmamalıdır ki en düşük başarım ve/veya verimlilikte tam burada ortaya çıkmaktadır.
Diğer bir cepheden baktığımızda ise lider özellikli yöneticilerin önderliğinde bazı işkollarında bu model uygulanır ise başarı yakalanabilir ve hatta bu tip iş kolları için baskıcı modellerin önerildiği de olmuştur. Örneğin 1900 yıllarının başlarında dinamik endüstriyel uygarlık bu şekilde başarılmış büyük demiryolları tesis edilmiş dev ağır sanayi çelik demir fırınları bu şekilde tesis edilebilmiştir.
Ancak sanayileşmenim devam ederek dünya krizinin başladığı 1920 li yıllara gelindiğinde ekonomik gereksinimler iş görenlerin aleyhine gelişmiş ve beşeri bedeller de ekonomik gereksinimlerin önüne geçmiştir.
Sonuç olarak: Her kurumsal modelin kendine özel başarılı ve güçlü olduğu hal ve durum vardır. Baskıcı ve feodal kurumsal model de bu şekilde düşünülebilir ancak çağdaş bilimsel veriler eşliğinde bize düşen yapacağımız modellemede su soruyu sormak kaçınılmazdır.: İhtiyacımız olan kurumsal model Bu mudur? yoksa bundan daha iyi bir sistem olabilir mi?