KURUMSAL DAVRANIŞ MODELLERİ
Kurumsallaşmayı amaç edinmiş ve bu hedef ve vizyon ile sistemini oluşturmuş işletmelere baktığımızda oluşturulan sistem ve örgütlerde davranış farklılığı görmek şaşırtıcı olmaz. Çünkü bu kurumları oluşturan kurucuların ve örgütlerin davranış ve felsefeleri farklılık göstermektedir.
Kurumsallaşmayı sağlayan yöneticilerin hareket tarzı; hem içerisinde bulundukları sosyal statüleri hem de örgüt ve sistem konusunda edindikleri deneyimlerden süzülerek ortaya çıkmaktadır. Dolaysıyla bir yöneticinin benimsediği kurumsallaşma modeli genellikle şahsi varsayım ve belirli deneyimlerinin sonucudur.
Genellikle yöneticiler düşündükleri gibi davranma ve uygulama eğilimindedirler. Bu durumda bir işletmede kurumsallaşmanın şeklini veya modelini analiz ettiğimizde bu sistemin arkasında kurumun örgüt ve insan yapısını görmek şaşırtıcı olmayacaktır. İster sermaye ve hisse sahipleri tarafından oluşturulsun isterse dışardan ithal edilmiş ve hatta profesyonel yönetici olsun kurumsallaşmayı sağlayan irade aynı zamanda bunu yapan ve yöneten insanların bilgi ve deneyimleri ile sosyal farklılıklarının etkisi altındadır.
“BİZİ GÜÇLÜ YAPAN YEDİKLERİMİZ DEĞİL, HAZMETTİKLERİMİZDİR. BİZİ ZENGİN YAPAN KAZANDIKLARIMIZ DEĞİL, MUHAFAZA ETTİKLERİMİZDİR. BİZİ BİLGİLİ YAPAN OKUDUKLARIMIZ DEĞİL, KAFAMIZA YERLEŞTİRDİKLERİMİZDİR.”FRANCIS BACON
Buradan hareket ile bir kurumun yönetiminin arkasındaki model o kurumdaki örgütsel ve kolektif çalışma ortamını belirler diye bir sonuç çıkarmak mümkündür.
Genel olarak ülkelerin ekonomik ve sosyal farklılıkları ile kısmen de coğrafi farklılıkları bir kenara bırakırsak çalışma ve iş hayatındaki işletmelerin disipline olmak ve başarılı iş temin etmek adına uyguladıkları çeşitli Kural ve yöntemler vardır. Genellikle bu modeller sistematik olarak dikkatle gözlendiğinde 3 ana başlık altında toplanabilir.
1. Otokratik (kısmen feodal, baskıcı yönetim ve kurum) model
2. Gözetici (kısmen kolaylaştırıcı ve işbirliği amaçlı) model
3. Destekleyici (demokratik ve toplam kaliteye yönelik) model
Bu üç modele geleceği düşünerek son bir model daha eklemek sanırım daha rasyonel olacaktır bu da
4. Yüksek Teknolojik modeller
Buradaki modellere dikkat edilirse aynı zamanda tarihsel bir sürecinde ayak izlerini görmek mümkündür. Otokratik modelleri sanayi devrimi sonrası daha çok görebiliriz bu modeller 1920 Dünya krizine kadar ağırlığını hissettirmiştir. 1930’ lu yıllarda bu sistem yerini daha başarılı bulunan ve daha verimli sonuçlar elde etmeye müsait olan gözetici işbirlikçi modellere yerini bırakmıştır.2000’ li yıllara geldiğimizde sermaye hareketlenmiş, piyasaların serbestliği artmış, mesafeler kısalmış destekleyici ve demokratik modeller daha fazla tercih edilir olmuştur. Çünkü globalleşen kapital gittiği ülkede özgürlük ve kar istemektedir sınırlar kalıplar bürokratik engeller bu kaynağın hareket kabiliyetini etkileyecek olduğu için tercih destekleyici modellerden yana olmuştur. Gelecekte ise on-line bağlantılar ve teknolojik gelişimlerin hızı katlanarak artmakta ve artık kurumsallaşma ve örgütler işletmeler bir tuş mesafesinde ulaşılabilir konumda olmaktadır. Emek yoğun üretim bitmekte otomasyon ve teknoloji yatırımları artmaktadır. Bunun bir adım sonrası ise sanırım beni aşar ve başka uzmanların konusudur
“DEĞİŞİM RÜZGÂRLARI ESERKEN AKILLILAR YEL DEĞİRMENİ YAPAR, APTALLARSA DUVAR ÖRER.” ÇİN ATASÖZÜ
Ülkelerin endüstriyel yaşamlarında belirli zamanlarda belirli bir model egemen olurken bazı iş kollarında değişik modeller sisteme hâkim olabilmiştir. Hatta nasıl kurumlar arasında farklılıklar varsa aynı kurum içerisinde değişik departmanlarda değişik modellerinde olması ve uygulanması kaçınılmaz olmuştur.
Sonuç olarak: Kurumlardaki değişik model uygulamalarını bunu icra eden yönetimlerden bağımsız düşünemeyiz. O halde Kurumların kimlikleri o kurumu oluşturan kişilerin tercih ve deneyimleri ile nitelik ve nicelik kazanmaktadır diyebiliriz