Olmaz.

Niye?

Çünkü:

Her ayrı dil konuşan toplum biraz kalabalıklaşınca hemen millet olamaz ve hemen bir devlet kuramaz. Millet olmanın tarihî, sosyolojik ve kültürel şartları vardır.

Belli bir ırk veya mezhep sahibi toplumlar; belli bir kültür grubu, bölge toplumu, yöresel dil sahibi olan insanlar; belli bir siyasi fraksiyon temsilcileri, nüfuslarının artması neticesi “artık biz de devlet kuralım” diyemezler. Diyemezler çünkü böyle cüz’i, yöresel topluluklar “millet” özelliklerine sahip değildirler.

Millet bir kül’dür. Millet, birçok halklardan müteşekkil karma bir bütündür. Tıpkı nar gibi. Dıştan bir bütündür, içten bin tanedir. Millet Nazım’ın dediği gibi, “Bir ağaç gibi tek ve özgür, orman gibi bir bütün” olmak demektir.

&

Toplumlar, milattan öncesi ve milattan sonrası ile 15.000-20.000 yılını doldurarak bu günlere gelmiştir. İnsanlar bin bir aşamadan geçerek 2000’li yıllara gelmiştir. Hiçbir değişim bir günde bir yılda olmamıştır.

Tarihte hiçbir toplum devlet olacağım diyerek devlet kurmamıştır. Milletlerin oluşumu da aynen böyledir. Bu gibi büyük çapta sosyal oluşumlar, sosyolojik gelişimin tabii seyri içinde kendiliğinden zuhur eder. Birilerinin plan ve program yapması ile zorlama ile, akıl ve düşünce ile olmaz. Tıpkı dilin oluşumu gibi. Zamanla ve kendiliğinden olur. Tabii şartlar icap ettirdiği için olur. Tepeden inme, baskı ile masa başında oturup laf uydurarak, birileri dil yaratamaz.

rengi tutmayan yama gibi sırıtır durur.

&

Hele ki devlet kurmak sosyal hayatın en büyük olayıdır.

Birileri bir araya gelip biz devlet kuracağız diyemez. Devleti millet kurar. Millet vasfına sahip olmayan cemaatler, gruplar, aşiretler, homojen topluluklar millet değildir.

Bizim Kürt vatandaşlarımız da bu çerçevededir.

İki binli yıllara kadar, dağınık bir coğrafyada, her bir aşireti başka devletlerin idaresinde yaşamıştır. Dil ve kültür birliği daha yoktur. Bu saatten sonra artan nüfusuna bakarak kendini, millet sanmak ırkçılıktır. Irkçılıktan öte cehalettir, gericiliktir.

&

Milattan öncesinden beri hiçbir etkinliği olmayan, kendine mahsus medeniyeti olmayan bir toplum, millet özelliğine sahip değildir. Kürtler millet olsalardı bu güne kadar bir Kürt medeniyeti ortaya koyarlardı. Tarihte bir iz bırakırlardı. Millet olmadıkları içindir ki, …, homojen grup olma özelliklerini devam ettiriyorlar. Zaten homojen olmasalardı millet olurlardı. O zaman da ayrı bir “Kürtçülük” davası gütmezlerdi.

Homojen özelliklerine rağmen millet ve devlet olan ülkeler vardır. Çin gibi, Japon gibi, Mısır gibi. Bunlar 3000- 5000 yıllık toplumlar olup kendilerine mahsus uygarlık (medeniyet) yaratmışlardır. Tarihte iz bırakmışlardır.

&

Millet, yıllar ve asırlar boyu süregelen bir zaman neticesinde birçok toplumların birleşmesi ve kaynaşması ile teşekkül eder.

Medeniyet (uygarlık) ise, bir milleti oluşturan ve o milletin bütün özelliklerini en geniş mânâda maddî ve manevî olarak yansıtan ve yaşatan eserlerin toplamıdır.

Eserler denince;

Somut ve somut olmayan bütün kültür ve sanat aktiviteleri, o milletin uygarlığını gösterir.

Resim, heykel, mimarî, musiki, edebiyat, folklor, el sanatları ve çağına göre halkın kullandığı endüstriyel gelişimini anlarız.

Her milletin yazılı ve sözlü kültürünün “dil ve edebiyat” olarak çok özel bir değeri vardır.

Her konuşulan dil, edebiyat dili değildir. Yeryüzünde 7000’den fazla konuşulan dil vardır. Fakat hiç birinin “edebiyat dünyası- edebî vasfı” yoktur. En yakın komşusu bile onun dil ve edebiyatından etkilenmemiştir. Kabile dili olarak yaşamıştır.

&

Bu gözle baktığınızda, tarihte iz bırakmış ve çevresine tesir etmiş bir Kürt uygarlığı yoktur. Kürt mimarisi, Kürt heykeli, Kürt resmi, yoktur. Kürt edebiyatı, Kürt müziği de yoktur. Kürtlerin içinde, birkaç etnik kökenden gruplar veya ayrı ayrı din ve mezhepten cemaatler yoktur. Bilâkis Kürtler, “Türk Milleti” içinde var olan birçok alt kümelerden homojen bir gruptur. Zaten bu homojen oluşun verdiği ırkî ayırım anlayışı, Kürtleri, “tümden” yani “büyük kümeden” ayrı düşünmeye sevk etmiştir.

Zaten bilimsellik burada başlıyor, homojen olmanın verdiği “farklılık” o grubun “millet” olmadığının işaretidir. Bir milletin içinde sabit ve farklı bir ırk, din veya mezhep varsa; bunun güzel tarafını görmek lâzımdır.

Yani bunun mânâsı, büyük küme, hâkim ve kahir küme, din ve ırk baskısı yaparak içindeki alt kümeleri eritmemiş, genel bir homojenlik yaratmamıştır. Her alt küme dilini geleneklerini sürdürebilmiş demektir.

Burada büyük kümeye teşekkür edilmesi gerekirken, böyle özgür bir karma oluşumda ırkî ve mezhebi bozgunculuğa ve bölücülüğe kalkışmak çağ dışı gerici ve cahilane bir hareket olur. Irkçı ve faşist denilecekse bölücülüğü isteyen, ayrı baş çeken homojen gruba demek lâzımdır.

&

Tarihî ve sosyolojik oluşumu bir kenara bırakıp siyasi gözle bakarsak, elbette böyle bir bölücü hareketi destekleyecek, Türk ve İslam düşmanı birçok devlet çıkacaktır. Bu hain desteğe aldananları gördük.

Ulaştıkları menzilde, eski rahat ve huzurlarını da bulamadılar. 1877 ve 1914’te Türk topraklarının işgalinde, kan içici emperyalistlere güvenip Türk milletine ve devletine ihanet eden Rum ve Ermenilerin eski rahat ve huzurlarını (hâlâ) bulamadıkları ortada bir gerçektir.

&

İhanetle, cinayetle, kahpelikle, nankörlükle, suikastlarla, devlet değil dernek bile kurulmaz!

&

Zira çağ öyle bir devreye girmiştir ki, ırkî kavga, mezhepsel kavga, dikkat edin hep geri kalmış cahil toplumlarda olmaktadır. Bütün ileri ve kalkınmış ülkelerde birçok alt kümeler olmasına rağmen; o ülkelerde insanların böyle bir ırk ve mezhep kavgaları yoktur. Ayrı baş çekeceğiz diye silâhlanıp devlete isyan eden yoktur. Çünkü orada halkın kültür seviyesi yüksektir. Halkın, belli bir seviyeye çıkmış kariyeri, kapasitesi ve kişiliği vardır. Kültür düzeyi yüksek, kariyer sahibi insanlar, mezhepsel sebeplerle veya etnik kökeni için sokağa dökülmez. Yani kimlikli, kişilikli, kültürlü, kariyer sahibi insanı kimse kullanamaz. Ne oy için, ne din için, ne ırk için kullanamaz. Çünkü isyanda ve kavgada kaybedeceği çok şeyi vardır.

Fakat cahil, fakir, eğitimsiz, kariyersiz, kapasitesiz, kişiliksiz biri için kaybedecek fazla bir şeyi yoktur Bunlar Türkiye’deki deyimiyle “vatan- millet- Sakarya- din- iman- Allah”, dedin mi hepsini sokağa dökerseniz. Eline silâh verip, bir de yalandan sen şusun, busun diye unvan da verdin mi, gitsin insanlar içinde iken otobüsü yaksın, köprüyü uçursun, kendini patlatsın. Artık tutamazsın. Gemi azığa aldı mı kendini fitleyeni de dinlemez olur.

&

İkinci Dünya Savaşından sonra aklını başına alan Hıristiyan dünyasına bakın, aklını başına alamayan geri kalmış Müslüman dünyasına bakın.

İşte son yetmiş yılın bilançosu ortada.

&

Özetlersek:

Nerede kişiler etnik kökeni için, mezhebi dini için, futbol takımı için, partisi için kavga ediyorsa bilin ki orada cehalet dörtnala koşuyordur.

&

Önümüzde iki şık var.

Ya kendini ayrı bir ırk olarak gören alt kümeler, aptallık edecek ve kan içerek kalkınmış emperyalist Hıristiyan ülkelerine, kendini kullandırtacak;

Ya da aklını başına alıp büyük küme içinde, birlikte hareket edecek; iri ve diri olup, emperyalist kan içici faşistlere karşı kalkınmış ve ileri gitmiş bir ülke olacağız.