Çekiç Güç denen tezgâh, ABD’nin Ortadoğu’da sınırları yeniden çizme hayalinin taktik hamlelerinden biridir.
Oyun öyle ustaca oynanmıştır ki…
Irak’ın 2 Ağustos 1990 tarihinde Kuveyt’i işgal etmesiyle başlayan Körfez krizi; 28 Şubat 1991’de Irak’ın yenilip Kuveyt’ten çekilmesinden sonra 3 Mart 1991 günü Müttefik Kuvvetler ve Irak askeri heyetleri arasında ateşkes anlaşması imzalanmış ve Körfez Savaşı fiilen sona ermiştir.
Körfez Savaşı’nın sona ermesiyle Irak’ın güneyinde ve kuzeyinde ayaklanmalar baş göstermiştir. Kuzeyde Kürtler, Güney’de ise Şiiler ayrı bir devlet kurmak için ayaklanmışlardır. ABD, dönemin şartları ve o anki çıkarları gereği ayaklanmacılara destek vermemiş, isyanlar Irak hükümeti tarafından bastırılmıştır. Daha sonra Kuzey Irak’ta yaşayan 400.000’i aşkın Kürt ve Türkmen, Türkiye’nin Güneydoğu bölgesine yığılmıştır.
Bu olumsuz gelişme karşısında Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden durumun görüşülerek, sınır bölgesinin emniyete alınmasını ve Irak yönetiminin vatandaşlarını göçe zorlayan faaliyetlerini durdurmasını istemiştir.
Denize düşen yılana sarılır…
Güvenlik Konseyi üyeleri arasında, görüş birliği sağlanamadığı için bu konuda acil bir karar alınamamıştır. Daha sonra gelişen olaylara paralel olarak Türkiye, Irak’tan kaçan Kürtler ve Türkmenler için Kuzey Irak’ta bir güvenlik bölgesi kurulmasını talep etmiştir.
Avrupa Topluluğu’nun (AB) Lüksemburg’daki zirve toplantısında, İngiltere ve Fransa’nın desteği ile “güvenlik bölgesi kurulması” teklif kabul görmüş, daha sonra ABD de bu teklifi desteklemiştir. “Kör istedi bir göz, Allah verdi iki göz” mü desek, yoksa deniz düşen yılana sarılır mı?
ABD ve Avrupalı müttefiklerinin 1991 Temmuz ayı ortalarında Kuzey Irak’ı boşaltacakları, ancak bölgedeki Kürtlerin güvenliği ve bunlara yapılacak her türlü yardımlar için Çekiç Güç adı verilen 5000 kişilik bir müttefik birliği bulunduracakları açıklanmıştır.
Silopi’de yerleştirilen birliklerde ABD ve Türk askerlerinin yanı sıra İngiliz, Fransız, İspanyol birlikleri, İncirlik Türk-ABD Ortak Savunma Tesisleri’nde ise Irak içlerindeki hedeflere ulaşabilecek ABD avcı ve bombardıman uçakları bulundurulması kararlaştırılmıştır. Savaşın bitiminden sonra Kuzey Irak’taki müttefik askerler geri çekilirken, bir kısmı Silopi’de Çekiç Güç’te vazifelendirilmek üzere Türkiye’ye kaydırıldı.
Süreç boyunca Çekiç Güç’ün görev süresi TBMM kararı ile altı ayda bir arttırılmıştır.
Çekiç Güç’ün bulunuş gayesi dönemin muhalif partileri tarafından şüphe ile karşılanmış ve Çekiç Güç’ün Güney Doğu Anadolu’daki anarşi olaylarını (bölücü terör örgütü PKK) devamlı desteklediği, süper devletlerin (ABD-AB) menfaati için bulunduğu ileri sürülmüştür. Ancak Çekiç Güç’ün görev süresi düzenli olarak uzatılmıştır.
Çekiç Güç sayesinde uçuşa yasaklı 36. Paralel uygulamasıyla Irak’ın Kuzeyinde Kürtler için bir kurtarılmış bölge inşa edilmiştir. Beş bin Iraklı Kürt Peşmerge gözlerden uzak bir yerde, Pasifik’teki Guam Adası’nda eğitilmiştir.
Peşmergelerin eğitiminin CIA’nın Özel Operasyon Bölümü (Special Activities Division –SAD) tarafından yapıldığı ise sır değildir.
CIA’nın SAD denen bölümü ya Başkan’dan doğrudan emir alan ya da Başkan’ın emriyle Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından yönlendirilen bir yapıdır.
Gelelim bugüne…
Türkiye ile ABD arasında varılan “eğit-donat” mutabakatı çerçevesinde gelecek olan iki bin silahlı muhalif Türkiye’de eğitilecektir.
Bu uygulamanın bir düzenli ordu eğitiminden çok kontrgerilla eğitimi olacağı açıktır. Yani bu çalışma; bomba, suikast, adam kaçırma, karşı terör, rehine kurtarma; şehirde, dağda, kırda gerilla faaliyetlerini kapsayacaktır.
Sahibinin sesi medya tarafından haber yapılmasa da MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Washington’a gittiği Beyaz Saray tarafından açıklanmıştır. Yapılan açıklamada Hakan Fidan’ın Obama’nın İç Güvenlik ev Terörle Mücadele Danışmanı Lisa Monaco ile görüştüğü söylense de davetin CIA’dan gelmesi ve CIA yetkilileri ile görüşme olasılığı hiç de akla aykırı değildir.
ABD tarafından eğitilecek bu kadrolar ilk etapta Esad’a karşı değil de IŞİD için eğitilecek gibi görünseler de nihai hedef Suriye’nin parçalanması olacaktır. Huylu huyundan vazgeçmez çünkü…
Eğitilen bu kadrolar “Büyük Kürdistan” veya “İkinci İsrail” için çalışacak düzenli ordunun çekirdeği olacaktır. ABD son gelişmeler sonucunda görmüştür ki ne peşmerge, ne de PKK/PYD IŞİD karşısında direnememiş, dağılıp gitmiştir. Nihai hedef düzenli Kürt Ordusu’nun temellerini atmaktır.
ABD’nin bu dayatmasına karşı duramamak AKP’nin doğasına uygundur. Bu hamleye karşı durması gereken parlamento içi ve dışı muhalefet ise yaklaşan tehlikeyi Türk milletine anlatmayarak üç maymunu oynamaktadır.
Ayrıca, Türkiye’de eğitilecek söz konusu “silahlı muhalifler”, “yabancı asker” de sayılmayacağı için bu uygulama Anayasa’nın 92. Maddesi kapsamına da girmemektedir. Bir diğer deyişle Anayasa suçudur bu…
Türkiye, küresel çeteler ve uzantıları tarafından yönetildiği sürece ulusal güvenliğinin sağlanması ve Ortadoğu’daki bataklığın kurutulması mümkün değildir. Antiemperyalist Milli Birleşik Cephe’nin inşasının gecikmesi, Türk milletince ödenecek bedeli her geçen gün daha da arttırmaktadır.