Yüce dinimiz İslamiyet, ferdin, ailenin, toplumun ve toplumların dünya ve ahirette herkesin mutluluğunu amaçlayan gerçek ve son dindir. Onun için toplu halde yaşamak zorunda olan insanların ve özellikle de müminlerin huzuru, güveni ve emniyeti için uyulması gereken toplumsal kuralları içerir. Kişilerin toplumsal alanlarda nerede nasıl davranacağını, nerede nasıl konuşacağını, nerede nasıl oturup kalkılacağını sistematik olarak ortaya koymuştur.

Dinimiz; bütün medeni, kültürel, görgü kurallarını bizim önümüze sermiştir. Hani derler ya; alimin yanında diline, arifin yanında kalbine, sofrada ise eline sahip ol. İşte en basit bir meclis kuralı bu.

Dinimiz akıl ve mantık dini olması nedeniyle Kur’an’a sahih hadisi şeriflere, akıl ve mantığa aykırı olmayan, insanın ruhunu okşayan, insana safa veren tüm yenilikçi toplumsal kurallara da kapısı açıktır. Yeni gelişmeleri geçmişin tecrübeleri, halin durumu ve geleceğin ihtiyaçlarını birleştirip, toplumun yararına sunan ilahi bir nizam-kanundur. Böylece örf ve adetler, Kur’an’la-dinle birleşerek bir bütün oluşup insanlığın yararına sunulur ve toplumsal yaşam kuralları ortaya çıkar. Toplumsal kurallara uymak, cemiyetin huzurunu ve mutluluğunu sağlar. Bunun için insanlar, özellikle de inananlar, müminler kişi hak ve hürriyetlerine saygılı yaşamak suretiyle toplumsal kaynaşmanın ve birleşmenin, huzurun temini sağlanmış olur. Kutsal dinimizin güzellikleri de topluma yansımış olur. Bu, aynı zamanda bir Kur’an hükmü ve yüce Allah’ımızın bizlere kutsal emridir. Nedir o; Müminler ancak kardeştirler. Kardeşlerinizin aralarını düzeltin. Allah’tan korkun. Umulur ki, mutluluğa erersiniz. Hucurat 10. Ayet.

R.SAV. efendimiz de kardeşlerinize eziyet etmeyiniz, onlara eziyet verecek şeyleri ortadan kaldırınız. Kimsenin hakkına tecavüz etmeyiniz. Size nimet olarak verilen hak ve hürriyetleri kötülüğe kullanmayınız. Onların kaderlerine ve neşelerine ortak olunuz. Fitne, fesat, haset, çekememezlik, riyakarlık gibi kötü huyları terkediniz. Böylece imanınızı olgunlaştırıp bu günün ifadesi ile medeni, kültürlü, bilgili, olgun, anlayışlı, nazik, sevecen, gülümseyen, yani insanlara pozitif enerji veren insanlar olunuz, gibi tavsiye ve önerileri toplumsal sorumluluklarımızı bizlere hatırlatmaktadır. Bu güzellikleri terkedip toplumsal ahlakı bozucu, insanlara, özellikle de çocuklara ve gençlere hal ve hareketlerimizle kötü örnek olacak davranışları da yasaklamıştır.

Bu hususta hepimize görev düşmektedir. Toplumsal yaşam alanlarında, özel yerlerde otokontrol sistemi ile birbirlerimizi uyarmamız emredilmiştir. Bu ikazların insanları incitmeden, kırmadan, dökmeden hassasiyetle yapılmasının önemi Taha suresinde bildirilmiştir (43-44-45. ayetler): Bir yanlışı düzeltirken ikinci bir yanlış yapılmamalıdır.

*

Bugün çarşı pazara, cadde ve sokaklara, parklara, toplu halde oturulan yerlere, toplu taşıma araçlarına, hatta kamu kurum ve kuruluşlardaki halkın saygı ve sevgi ölçülerini aşan davranışlarını gördükçe sosyal davranış, çirkinliklerini görürüz. Avrupa’da köpeklerin, tavşanların bile kırmızı ışıkta geçmeyip beklediklerini görünce, bizim güzel insanlarımızın davranış bozuklukları diyebileceğimiz bu durumlarına çok çok üzülüyoruz. Hani derler ya; herkes evinin önünü süpürse şehir pak olur. Herkes sokağa bir çöp atsa şehir pis olur. Sokaklara atılan sigara izmaritleri, kuruyemiş paketleri, kamuya ait yerlerdeki oturakların kırılması, toplu taşıt araçlarının koltuklarının kesilmesi, lüzumsuz sesli konuşmalar, çirkin sözler, dağ başındaymış gibi bağırtılı telefon konuşmaları, koskoca caddelerde kendinden başka sürücü ve otomobil yokmuş gibi trafik kuralı tanımayanlar daha neler neler.. Camilerde bile namazda oyun havaları çalan telefonlar vs gibi yüzlerce edeple hayayla bağdaşmayan hareketler. Bunların hepsi toplumdaki huzuru, güveni, emniyeti sarsan, yıkan yanlışlıklardır.

Bunların hepsinin kötülüğünü bilmeyen yoktur. Peki, toplumsal ortamı yaşanabilir güzelliklerin sergilendiği bir yer haline nasıl getirebiliriz. Ne yapmalıyız? Bunun için sayılan olumsuzlukları genlerimizden silip atmalıyız. Gelecek nesillere temiz, doğduğu gibi temiz yaşama kurallarını onların ruhlarına yerleştirmeliyiz. Ailede, okulda, toplumun bütün kesimlerinde nitelikli sosyal davranış eğitimi vermeliyiz. Yani bu işin başı eğitimdir. Başka yolu yoktur. Dolayısı ile bu da yeterli olmaz. Ahlak ve maneviyat, edep ve haya kültürü şarttır. Sonra toplumsal denetim devlet ve milletin birbirini denetimidir. Allah korkusu, din, iman yaşantısı şarttır. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’inde; Ey habibim Muhammed SAV. Ümmetine haber ver ki, sizin içinizden insanları iyiye, güzele, doğruya, hayra çağıran, birbirinizi uyaran bir grup bulunsun, kötülüklerden nehyetsin, iyilikleri emretsin. (Ali İmran 104. ayet)

Tefsir alimlerinin beyanına göre bu ayeti kerime toplumsal denetimin ve otokontrolün fertler için farzı kifaye olduğunu bildirmişlerdir.

R.SAV. de bu konuda; “Sizlerden biriniz, toplumda bir kötülük, bir çirkinlik, bir olumsuzluk görürse onu eli ile düzeltsin. Mani olsun. Ona gücü yetmezse, o kötülüğe dili ile mani olsun. Buna da gücü yetmezse, ona kalbi ile buğuz etsin ve o kötülüğü onaylamasın. İşte bu imanın en zayıf noktasıdır” buyurmuştur.

Başka bir sözlerinde ise; “Toplumdaki çirkinliklere kimse ses çıkarmazsa o kötülük topluma yayılır. O zaman bela o toplumun hepsine birden gelir. Ey müminler toplumun güzel olmasını isterseniz önce kendinizi, ailenizi, çocuklarınızı ve gençlerinizi eğitiniz. Güzel ahlak sahibi yapınız” buyurmuşlardır.

Neticede; ulu Allah kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayınız, buyuruyor. Medeni olmak da, bedevi olmak da bizim irademize bağlıdır. Gerisi malumdur.