Dil bir ulusun en önemli ayırt edici özelliğidir. Dil, kültür ve edebiyat, ulusun gelişmesinde, ilerlemesinde hatta ulus olmasında olmazsa olmaz koşuludur.

Onun için Mustafa Kemal Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, Türk Dil Kurumu’nu kurmuş, dilimizin gelişip güçlenmesini istemiştir. Peşinden de ''Türk milleti dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır'' demiştir.

Dil iletişim kurmada, anlaşmada kültürel zenginliklerimizi gelecek kuşaklara aktarmada kullandığımız en önemli unsurdur. O halde dilimizdeki yabancı sözcükleri ayıklayarak onların öz Türkçe karşılıklarını bulmak, günlük hayatta uygulamak, kültürel sorunlarımızın başında geliyor. ''Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır'' betimlemesi dilin anlatım ve ikna gücünü ortaya koyuyor.

İnsanlık tarihi boyunca “dil mi ilk sırada gelir, yoksa din mi?” tartışılagelmiştir. Oysa çoğunluğun birleştiği nokta dildir. Çünkü ''Dinini de anlayıp, anlatabilmek için önce dile gereksinim vardır.'' Her şeyi anlayıp anlatabilmenin faktörü güçlü bir dil bilgisinden geçiyor.

Türk dili zengin bir dildir. Dünya gezegeni üzerinde en çok yaşayan ve konuşulan dillerdendir. Türkiye dışında konuşulan ülkelerde önemli lehçe farklılıkları vardır. Fakat uluslararası platformda geçerlilik olarak aynı gerçeği söyleyemiyoruz. Örneğin bir İngilizce, Fransızca, Almanca karşısında uluslararası geçerliliğimiz yetersiz kalıyor. Görülüyor ki dilin gelişim ve geçerliliği ekonomik ve teknolojik gelişmişlikle doğru orantılı. Ekonomik başarı için kültürel, kültürel gelişmişlik için ekonomi birbirini tamamlıyor.

Bir kişinin kültürel gelişmişliği söylenirken, günlük hayatta kaç bin sözcükle konuştuğundan bahsediliyor. Kültürel başarıyı ekonomik ve teknolojik başarı ile taçlandırmazsak, bilmiş olalım ki uygarlık yarışında sınıfta kalırız.