Abebese suresinde 34.35.36.37’nci ayetleri de bu gerçeği anlatmaktadır. Demek ki, kul hakları hayvanat hakları, kamu, devletin, umumun hakları hiç kimsenin yanına kalmayacak, herkes zerre kadar alacağı varsa alacak, zerre kadar borcu varsa ödeyecektir. Hiç çaresi yoktur. Şöyle bir soru da hatırımıza gelebilir. Mahşerde haksızın sevapları alınıp haklıya verilecek. Peki haksızın haklıya verecek iyiliği kalmazsa ne olacak? Bu sorunun cevabını Ebu Hureyre R.A. R.SAV’den bildiriyor. Hz. Nuh bir gün sahabi arkadaşlarına hitaben –Müflis- iflas etmiş kimdir diye sorar. Onlar da parasını ve malını varlığını kaybeden kimseye denir. R.SAV. hayır, gerçek müflis ahirette olacak. Benim ümmetimin müflisi mahşere dağlar kadar sevapla getirilecek, fakat mizanda. Kimini döğmüş, kimine söğmüş, kimine iftira atmış, gıybet etmiş, haklarını yemiş, kimini kırmış, kimini dökmüş, yani bütün milletin hakkını üzerine geçirmiş, hak sahipleri mizana gelip yakasına yapışıp haklarını isterler. Borçlunun sevapları sıra ile alacaklılara taksim edilir. Artık o kadar ki, borçlunun sevabı kalmaz, o zaman alacaklıların günahları borçluya yüklenir. Borçlunun dağ gibi karın eridiği gibi eriyip biter. Alacaklıların günahlarını yüklenmiş vaziyette cehenneme sürünür. İşte gerçek müflis budur, buyurdular. (Riyarüssa lihıyn 1. Cilt. Sh.266)
İbaret 10 olur, 9’u helal lokmadır. İslam muameledir buyuruyor. R.SAV efendimiz.
Ebu Hureyreden bildirilen bir hadisi şerifte R.SAV. efendimiz borcunu ödeme gücüne sahip olduğu halde, parayı başka yerde kullanan ve borcunu geciktiren zengin zalimdir. Çünkü, bu kul hakkıdır. (Buhari, Rıyasüssalihıyn 3. Cilt sh. 81)
Hakların en çetini olan haklardan birisi de kamunun umumun hakkını yemektir. Yolsuzluk, haksızlık, hortumculuk, vurgun ve soygun tabirleri ile ifade edilen milletin malını gasbedenler, bütün toplum fertlerine karşı borçlu duruma düşerler.
Bu konuda dünyevi olarak borçlar hukukundan doğan haklar nedeni ile ceza kanunlarında ağır yaptırımlar olduğu gibi ahirette de çok ağır cezalar vardır ki, en çetini ise cehennem ateşidir.
Kamunun hakkını yiyenlerin toplumda çoğalması, topluma gelecek bela ve müsibetlerin kaynağını teşkil eder ve belalar topluma umumi gelir.
Verilen sözlerin yerine getirilmemesi de kul hakkını doğurmaktadır. İslamda söz senettir. Sorumluluktur. Aramızda sözleşme olmasa bile, melekler tarafından silinmez yazı ile kaydedilmektedir.
R.SAV. efendimiz, bir gram kul hakkını sahibine iade etmek 1000 yıllık nafile ibadetten hayırlıdır buyurarak kul hakkının ne kadar önemli olduğunu anlatmak için mübalağa ile ifade edilmiştir.
Çalışanların, çalıştırılanların, memur ve işçilerin işlerinden dolayı yaptığı haksızlıklar, kamu ve kul hakkına girer. Görüldüğü üzere haklarla olan günahlar ibadetsizlikten doğan günahlardan daha çetin ve korkunçtur.
İbadetler, insanı iyi ahlak sahibi yapmak, ferdi olgunlaştırıp dürüst birer birey olmamızı sağlamak ve Allahımızı tanımak, ona inanmak ve bu inançla yaşamak içindir. Ne kadar ibadet edersek edelim doğru dürüst olmadıkça, haklara saygılı olmadığımız müddetçe ibadetler bizi kurtaramazlar. Yazılanların tamamı evrensel hukukun, dinin emrettiği kişi ve toplumun hukukunu korumak için konulmuş normlardır. Bilhassa yönetim kademesinde bulunanların sorumluluğu çok ağırdır. Seçmek, seçilmek, oy kullanırken dikkatli davranmak gerekir. Çünkü bu da bir haktır.
Kesinlikle unutulmaması gereken bir husus vardır ki, o da: Haksızlık asla cezasız kalmaz. Yapılan bir haksızlık Mevlana’nın tabiri ile havada dolaşan lanet halkası gibidir. Gün gelir sahibinin boynuna bir gün geçer. Kişi akdağda işlediği bir haksızlığın cezasını karadağda çeker. Kişi benim suçum yok der, halbuki başına gelen önceden yaptığı zulmün haksızlığın bedelidir. Bunu hatırdan çıkarmadan yaşamalıyız. Çünkü Allah haksızlığa asla razı olmaz. O en adil olandır. Asla ihmal etmez. Unutmaz. İhmal eder; yani mühlet verir, belki hakkı sahibine öder diye düşünür. Bu da ulu Allah’ın rahmetinin bir genel görünümüdür.
Haklar bir gün sahiplerine mutlaka iade edilecektir. R.SAV. efendimiz, Boynuzsuz koyun boynuzlu koyundan hakkını alacaktır, buyuruyor. Genelde hayvanlar ahirette insanlardan hakkını alacaklar ve toprak olacaklardır. Yoksa hayvanların kendileri arasında birbirlerine karşı ilişkilerinden bir hak doğmaz. Yani kurt yediği koyundan sorumlu olmaz. Hadisteki ifade kullar içindir.
Kul haklarını inceden inceye, ana baba hakkı başta olmak üzere, trafik kurallarının ihlalinden doğan haksızlıklara varıncaya kadar izah etmiş olsak, her gün bir makale yazsan seneler bile bu hakları anlatmaya yetmez.
Bugün Avrupa yükselmiş, muasır medeniyeti yakalamışsa, muamele dürüstlüğü, çalışkanlığı, devlete ve millete olan haklara kanun zoru ile bile uysa uygun hareket ettiklerine borçludurlar. Halbuki yukarıdan beri ifade edilenler bizim dinimizin emirleridir. Biz de Müslümanız. Bir papazın Münih’te bana söylediği bir sözle konuyu bitirelim: Papaz öyle demişti bana; “Yahudi ve Hıristiyanlar dinlerini kitaplarını değiştirdiler. Arzularına göre din yaptılar. Müslümanlar kitaplarını değiştiremediler. Güçleri yetmedi. Çünkü Kur’an’ı Allah korudu, ama huylarını İslami ahlaklarını değiştirdiler. Dinlerine uymadılar ve yükselemediler. Haklara riayet edemediler. Haksız bir milletin yücelmesi mümkün değildir” demişti.
Hoşçakalın, dostça kalın.