Şimdi, daralana Hızır yetişir olayına bir menkıbe ile son verelim. Tarihte padişahlardan birisi Hızır A.S.i görmeye ahdeder. Tellallah çıkarır, kim bana Hızır’ı gösterirse veya getirirse ona istediğini –vezirlik dahil- vereceğim, der.

İlanlar yapar. Bütün alimler, bilginler, büyücüler, aklı erenlerden kimse bu işe cesaret edemez. Çünkü aksi halde kelle gider. Tam bu sırada son derecede borca batmış, iflas etmiş, fakirlerin fakiri olmuş, çaresiz kalmış bir garip kişi, nasıl olsa öleceğim deyip bu işe talip oluyor ve padişahın huzuruna varıyor. Hiçbir bilgin ve evliyanın cesaret edemediği bir işe talip oluyor. Bu fakir kişi evden çıkarken hanımına bizi bu çaresizlikten kurtaracak bir fırsattır. Ama sonunda ölüm de vardır. Padişaha ben Hızır’ı sizin huzurunuza getireceğim deyip, padişahın ikramını alacağım, sonunda da benim yalancılığım ortaya çıkınca kellem gidecek. Şimdiden hakkını helal et diyerek eşi ile helalleşip padişahın huzuruna varıyor. Hızır bulup huzura getireceğine söz veriyor. Padişah düşünüyor, taşınıyor, danışıyor, araştırmalar yapıyor. Neticede bu kişinin Hızır’ı bulabileceğine inanmıyor. Ama koskoca memlekette başka kimse de bu işe talip olmayınca, padişah fakire diyor ki, ey kişi, Hızır’ı bulursan seni vezir yaparım. Amma beni kandırırsan seni asarım. Gariban adamcesaretle, evet bulamazsam as beni, diyor.

Saray erkanının onayı ile bu iş bu fakire ihale ediliyor. Padişah, “peki sana 40 gün mühlet. Ya Hızır’ı bulursun veya da ölürsün. Tamam mı?” deyip, “şimdi,benden Hızır’ı buluncaya kadar 40 günde ne istersin” diyor. Fakir adam, “fakire ihtiyacı sorulmaz, padişahın eline vurulmaz” deyince, padişah bu adama ölünceye kadar sülalesine yetecek kadar atiyede bulunuyor. Evinin içi nimetlerle doluyor. Tüm borçları ödeniyor. Adam bir anda lord oluyor. Ama işin sonunu düşünen adamın boğazından lokma değil, su bile geçmiyor.

Hanımı, vakit dolmadan git, kraldan özür dile, af dile, canını kurtar dediyse de, adam işin sonunda idamına razı oluyor. Yarabbi, senden başka beni kurtaracak kimsem yok, deyip 40 gün ağlıyor. Bir kemik bir deri kalıyor. Neticede sayılı gün çabuk gelir. Kırk gün doluyor...

Sarayda divan kuruluyor. Sarayın önü Hızır görmek isteyen ahali ile doluyor. Zavallı adam kırkbirinci gün padişahın huzuruna çıkıyor. Acizliğini, niçin bu işe talip olduğunu ve Hızır’ı da bulamadığını ifade edip hüküm padişahımındır, işte boynum, kaderde benim ölümüm buymuş. Başını padişahın önüne koyuyor. Divanda bulunan hakimler, hekimler, özellikle vezirler var. Divandan 3 vezir seçiliyor. Verilecek cezayı ve infaz şeklini belirlemelerine karar veriliyor.

Birinci vezir; “Padişahım, memleketin padişahını kandırmak basit bir ölümle ölmesi yeterli değildir. Bu adamı kesip parçalayalım, etini çengellere takıp da dolaştıralım ki halk görün kralı kandırmanın ne olduğunu anlasın” deyince orada bulunan halkın içinden bir genç ortaya çıkıyor. Ey ahali, ey padişah, duyun; her şey aslına rücu eder, diyerek avazı çıktığı kadar bağırıyor.

(SÜRECEK)