Çorum, Cumhuriyet tarihinin ilk büyük sanayi kuruluşu Çimento Fabrikası’nı geçen yıl kaybetti. Yıllarca kentin üzerine toz ve gaz kusan fabrikanın, daha uygun bir yere yenisinin kurulması, çok kıymetli olan bin dönüme yakın yerinin ise “modern kentleşme” adına değerlendirilmesi arzu ediliyordu, ama “vahşi kapitalizm” fabrikayı hiç acımadan kapatıp bıraktı.

Dün belirttiğimiz üzere, tarihi bir “kamuoyu oluşturma mücadelesi” vererek kuruluşuna katkı sağladığımız Şeker Fabrikası’nın da Çorum için yeni bir hayal kırıklığına dönüşmesinden endişe duyuyoruz. Çorum’u, Anadolu bozkırında bir sanayi vahasına dönüştüren Çorumlu girişimciler, zaten, ülkemiz ekonomisinin içinden geçmekte olduğu sıkıntılı sürecin sancılarını yaşıyorlar.

1980’li yıllarda devletçe sağlanan teşvikleri namusluca, isabetli biçimde değerlendiren Çorumlular, ekonomistlerin “Kalkınmada Çorum Modeli” diye niteledikleri, üç-beş esnafın bir araya gelip fabrika kurması yoluyla sanayileşme atılımını başlatmışlardı. O tarihlerde Çorum, Anadolu’nun sanayileşen kentleri Konya, Kayseri, Gaziantep ve Denizli’nin hemen arkasındaki grupta sayılıyordu.

1990’lı yıllarda, yanlışlığını belki bin kez yazdığım “OHAL Teşvikleri” uygulamaya konuldu. Ekonomik bakımdan geri kalmış her il’e, her sektörde teşvik verildi. Bu teşvikler, terör gölgesindeki Doğu’da zaten işe yaramadı, Orta Anadolu’da ise faydasından çok zarar verdi. Zira, hangi ilde hangi alanın teşvik edilmesi gerektiğine ilişkin sağlıklı, bilimsel bir çalışma yapılmamıştı. Örneğin, Çorum’da toprak sanayi sektöründe büyük bir kurulu kapasite, hatta atıl kapasite varken, çevreye de toprak sanayi teşviği vermenin mantığı yoktu.

Yıllardır biz naçizane şunu savunuyoruz: Çorum, dişiyle, tırnağıyla uğraş vererek “sanayileşme hamlesi” başlattı. Çorum’da girişimci ruh var, sanayi altyapısı var, yatırım iklimi var. Örneğin, makina imalat sektöründe güçlü bir kurulu kapasite ve dünyanın en ücra köşelerine ulaşan bir pazarlama ağı var. Her kentte her şeyi teşvik etmek zorunda değilsiniz, potansiyeli yüksek yerlere sonuna kadar teşvik verip, bölgesel sanayi merkezlerinin oluşumuna fırsat sağlayın.

Daha da önemlisi, “bu kentin ekonomisi belirli bir düzeye geldi, teşvikleri keselim” diye yumurtlayan tavuğu kesmeye de kalkmayın. Bırakın, “yerli ve milli” üretim buralarda şahlansın, ihracat rekorlarına buralarda ulaşılsın ve Anadolu’nun ortasında ülke ekonomisini yükseklere çıkaran direkler oluşsun. Özetle, bugün uygulanan teşvik sistemi de gerçekçi ve ülke kalkınmasına hizmet eder nitelikte değil.

Belki sistemin aksaklıkları nedeniyle, Çorum’a “Anadolu Kaplanı” unvanını kazandıran ve “Kalkınmada Çorum Modeli”ni ülkeye armağan eden girişimci, üretken, özverili “Çorumlu” profilinin yerini de, ne yazık ki, riske girmeyi sevmeyen, büyüme yerine mevcutla yetinmeyi tercih eden işadamı tipi almaya başladı. Uygulanan ekonomik model de zaten, işletmeyi tasfiye edip parayı bankaya yatırmayı teşvik eder hale geldi.

Bazı işadamlarının, Ahlatcı Holding’in 2018’de 540 milyon doları bulan altın ihracatı nedeniyle kaygıya kapıldıklarını, yatırım teşviklerinde 4. bölgeden 3. bölgeye çıkarak avantaj kaybetmekten endişe duyduklarını hayretle öğrendiğim için bunları yazıyorum. Teşvik sistemindeki yanlışlıkları konuşmak yerine, ihracatımızı artırıp bir üst lige çıkmaktan korkmayı anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum.

Volkswagen Çorum’a otomobil fabrikası kurarsa, otomatikman geri kalmışlıktan kurtulur, gelişmiş iller arasına gireriz; Volkswagen’i de istemeyelim mi? Mantık “küçük olsun benim olsun” mantığı mıdır?

Ben, Çorum’un kendi havalimanını istemeye, demiryolu projesinin çabuklaştırılması için çaba harcamaya, çok zor da olsa Volkswagen fırsatını sonuna kadar kovalamaya ve hepsinden öte, teşvik sisteminin, Anadolu’da gerçekten sanayileşmenin önünü açacak şekilde revize edilmesi gerektiğini savunmaya devam edeceğim.