17 Nisan 1940 tarihe Köy Enstitüleri’nin kuruluş yılı olarak geçti. Kırsal kesimde ve Anadolu’nun 21 farklı bölgesinde kuruldu. 1970’li yılların sonuna kadar da temel eğitime damgasına vurdu. Kuruluşundan 82 yıl sonra, hala yoğun olarak tartışılması Köy Enstitüleri’nin Türk eğitim sistemindeki başarısı ve yeri doldurulmazlığından kaynaklanıyor. Eğitimdeki başarı ve etkisi ona efsanevi bir nitelik kazandırıyor.

Hasanoğlan (Ankara), Çifteler (Eskişehir), Akpınar (Samsun/Ladik), Akçadağü(Malatya), Savaştepe (Balıkesir), İvriz (Konya), Pazarören (Kayseri), Aksu (Antalya), Arifiye (Sakarya), Dicle (Diyarbakır), Pamukpınar (Sivas), Pulur (Erzurum), Gölköy (Kastamonu), Ernis (Van), Ortaklar (Aydın), Düziçi (Adana), Kepirtepe (Kırklareli), Cılavuz (Kars), Kızılçullu (İzmir), Gönen (Isparta), Beşikdüzü (Trabzon), Köy Enstileri ülkenin kırsal kesimine ve dört bir yanına yayılmış adeta birer meşale gibiydi.

Köy Enstitüleri’ni unutulmaz kılan, efsaneleştiren eğitimdeki farklı yeri ve sistemidir. Köy çocukları köylerden toplanıyor, köyde eğitiliyor, tekrar köylerine aydınlanmış ve eğitilmiş bir meşale olarak gönderiliyordu. Yani kendi toprağında keten ekiyorsun, yetiştiriyor, kendi ipini, ipliğini üretiyor, kendi kumaşını dokuyorsun. UNESCO’nun örnek gösterdiği eğitim sistemi buydu.

Köyde yetişen aydınlar, köylerini seviyordu, eğitim demokratikti. Öğrencilerin eleştirme, araştırma, sorgulama alışkanlıkları vardı. İş için, iş içinde eğitim sistemi uygulanıyordu, çevreye duyarlı, örgütleyici bireyler yetişiyordu. Öğrenciler güzel sanatlara karşı duyarlı idi. Tiyatro, folklor, resim, müzik aletleri çalmak gibi. Her Köy Enstitülü mutlaka bir müzik aleti çalabiliyordu. Üretim yapıyorlardı. Ek dersliklerini, bazı binaları ve onarımlarını kendileri yapıyordu. Çevreyi değiştirmeye, geliştirmeye, yenilik yaratmaya odaklıydılar. Öğrencinin yeteneğine göre el becerisi ortaya çıkıyordu. Araştırarak, inceleyerek, uygulayarak, derslerde etkinliklerini koyabiliyorlardı. İmece yönetimi vardı. Yardımlaşma, dayanışma en üst düzeydeydi. Öğrenci demokrasi eğitimini okulda alıyor, çevreye demokrasi bilinci yayıyorlardı. Öğrenci okul yönetimine katılıyordu, paylaşımcıydılar. Somut ve bilimsel eğitim alan öğrenciler, laik, demokratik, Atatürk İlke ve Devrimlerini bilen ve savunan, Cumhuriyet değerlerini koruyan, çevresini seven gençler olarak yetişiyorlardı...Onları unutulmaz kılan bu niteliklerdi.

Tam anlamıyla bu okullarda “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yetişiyordu. Bunlar el becerileri olan doğaya ve güzel sanatlara duyarlı, sorgulayan bir kuşak, ağa, patron ikilisinin rahatını kaçırdı. Köy Enstitüleri’ni unutulmaz kılan bu nitelikler ağa, patron ikilisinin gözlerini kamaştırdı.1946 yılında duraklatılan bu seçkin okullar, ne yazık ki 1954’de tamamen kapatıldı. Eğitimin en parlak aydınlanma meşalesi söndürüldü. Şimdi ise “İneğin yavrusuna sıpa denir” diyen, ülkenin başkenti neresi bilmeyen, (Ay’a sert iniş yapmaya aday) üniversite gençliği, çağdaş bir nesil oluştu!!!

Hayırlı uğurlu olsun!!!